Samstag, 31. Dezember 2016

#FatmaAfifeGürsoy#Mekkenin-Fethi

Bizi de kendileri ile Miladi yılbaşını kutlayanlar gibi gösterip, kutlayanlara dahil etmek için, bir bahane uydurup ve içimizde ki saf iyi niyetli Müslümanları kötü emellerine alet eden ve sosyal Medya'da paylaşan zihniyetlere lanet olsun!
Mekke Miladi 11 Ocakta feth edilmişken bunu 1 Ocağa çekmenin anlamı ne olabilir ey Müslüman kardeşlerim??
Uymayın bu yalana ve siz de uyarın ve araştırın bana inanmıyorsanız eğer!
Diyanet denen Merci niye sesini çıkarmıyor bu olaya acaba?
Yoksa Mekke'nin ne zaman fethedildiğini bilmiyorlar mı?!

Fatma Afife Gürsoy



Donnerstag, 29. Dezember 2016

Datu Cahid Gürsoy of Buayan Darussalam

Was bedeutet der Titel Datu ?


Datu
Datu oder Datto ist ein Titel für die Fürsten Südostasiens und wird unter anderem auf den Philippinen, in Malaysia, der Brunei und in Indonesien verwendet. In Indonesien bei den Toba-Batak auf der Insel Sumatra hat der Begriff die Bedeutung „Zauberpriester“. Datu waren, und sind zum Teil noch, Herrscher über mehr oder minder große Gebiete dieser Nationen und meist einem Sultan oder Raja untergeordnet. Die Kaste wäre auch vergleichbar mit den europäischen Herzögen, Grafen oder Marquis, je nachdem, wie viel Macht sie ausüben.

Das Wort Datu leitet sich von dem alt-malaiischen Begriff dato bzw. datok ab, einem Herrschaftstitel der Malaien.

Zusammen mit den Maharlika, den Timawa und den Alipin bildeten die Datu das Kastensystem des mittelalterlichen Südostasiens.

Auch heute gibt es in allen der oben genannten Nationen solche Fürsten.

Ferner wird der Titel Datuk Seri für männliche Mitglieder des malaysischen Parlaments (Dewan Rakyat) verwendet.

Inhaltsverzeichnis
Datus auf den Philippinen Bearbeiten

Muslimisch philippinische Gesellschaft Bearbeiten
Die Volksgruppe der Moros, ein Begriff, der aus dem Spanischen übernommen wurde, ist die größte ethnische Gruppe von Moslems auf den Philippinen. In der traditionellen Struktur der muslimischen Filipinos haben Sultane die höchste Autorität, gefolgt von den Datus, deren Entscheidungen sich nach dem Koran richten.

Der Einfluss von Datus wird an der Anzahl ihrer Untergebenen gemessen. Als Ausgleich für Abgaben und Arbeitsdienste sichern die Datus ihnen Hilfe bei Notlagen und Beistand in Streitfragen mit anderen Gemeinschaften zu. Ein Datu ist die Basis für einen reibungslosen Ablauf in der muslimisch philippinischen Gesellschaft. Er ist eine mächtige Autoritätsfigur, dem früher mindestens vier Ehefrauen zugestanden wurden, in der heutigen Zeit jedoch nicht mehr als eine. In früheren Tagen wurden von ihnen auch Überfälle auf andere Ortschaften angeordnet. Sie hatten zudem den Anspruch auf Vergeltung (maratabat) für den Tod eines Untertanen oder aufgrund einer Verletzung ihrer Ehre.

Datus sind auch heute noch in den muslimischen Gesellschaften auf der Insel Mindanao und dem Sulu-Archipel Oberhäupter einer Gemeinschaft, und sie verwalten dort die Schari'a (das Gesetz des Islam). Die Unterstützung der Datu ist ein wichtiger Bestandteil in den Regierungsabläufen einer muslimischen Gemeinschaft.
vor 8 Minuten · Vom Messenger gesendet


Mittwoch, 28. Dezember 2016

#FatmaAfifeGüersoy#Çeviri-Hatası

Almanca bazen çok hoşuma gidiyor.
Neden mi?
Bir kelimenin,bir karşılığı var genelde ve bu hep böyle.
Yani ne demek istediğini pat diye söyleyebiliyorsun. 
Hiç
"ama öyle demek istememiştim" diyemiyorsun, Türkler de olduğu gibi.
Bu yüzden olduğun gibi konuşuyorsun ve konuştuğun kelimeler gibi bir İnsansın.
Yani bir misal ile anlatayım bu meseleyi ben!
Koku kelimesini alalım misal olarak!
Duft
Geruch
Gestank
Bu üçü de kokuyu dile getiriyor.
Hiç bir şekil de kök bakımından, uzaktan yakından hiç alakaları yok birbirleriyle.
"Duft"
sadece güzel kokunun her çeşidi için kullanılır.
Yani parfüm çiçek bitki deniz yağmur toprak veya çok güzel bir tanıdık yemeğin kokusu veya içeceğin kokusu  için!
Yani hep positiv algıyı simgeler!
"Geruch" ise muhteviyatını bilmediğiniz bir kokudur!
Yani ortalıkta bir koku var ama...
Acaba bumu şumu dediğiniz.
Yani emin olamadığınız bir koku daha doğrusu!
"Gestank" ise rahatsız eden koku!
Yani leş veya lağam kokusu!
Oradan dayanamayıp ta uzaklaşmanıza sebep olan bir negativ algı!
Yani ben gülün kokusunu anlatırken bu inceliği bilemezsem çeviri de çok yanlış duygu naklederim istemeden!
Ama türkçeye çevirirken etraf işkembe çorbası kokuyordu dersem!!!
Kimine hoş gelirken kiminin midesini kaldırmış olurum.
Düşünsenize etten tiksinen birinin halini!
Çeviri yaparken algısına mı uyar yoksa çeviri yaptığı yazarın duygusuna mı?
Veya hamile bir kadının normal insana hoş gelen bir kokuyu istifra edecek kadar iğrenç olarak algılaması!
Bunu çeviriye yansıtırsa ?
Eyvah ki eyvah!!!
İşte mühim olan çeviriler  de
o duyguyu yerin de nakletmek !
Yoksa Düz ve ruhsuz çeviriyi, iki dil bilen her insan yapabilir.
Sonuç aynı olur mu???

F.A.G.
#FatmaAfifeGüersoy#Çeviri-Hatası


Donnerstag, 15. Dezember 2016

#FatmaAfifeGürsoy#ölüye-ağlamak

Benim rahmetli babam ne 
derdi biliyormusunuz?
"Cenazede kimse ölene ağlamaz kızım!
Ama herkesin gözünden yine de yaş akar!
Herkesin kendi ölüsü aklına gelir ve
o an cenazesin de bulunduğuna ağlıyor 
görünsede, aslında kendi ölüsüne ağlar !"

F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#ölüye-ağlamak

Dienstag, 13. Dezember 2016

F.A.G.#FatmaAfifeGürsoy#Halep


وَجَاء مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَى قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ

Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.”
Sure Yasin:20 

Şimdiye kadar kendini MEHDİ diye ilan eden Sahtekarlarla dolu devrimiz Ya Rabbim
O şeytanın döllerinden hiç biri, Halep için  kılını dahi kıpırdatmadı!
Yasin suresini de ölülere okudukları için, Elçileri tastikleyen ve onların yolundan gitmeye teşvik eden kimse çıkıp gelemiyor 
artık.
Zaten Sen de herşeyi  Bilirsin!
Senin dediğin yiğit,
Yasin suresinin için de var sadece ! 
Bari Nemruta gönderdiğin 
en aciz yaratığın ve askerin
Sivri sinekleri şu zalimlere musallat et!
Sen ki herşeye Kadirsin!

F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Halep


Montag, 12. Dezember 2016

#FatmaAfifeGürsoy#Mevlüt-Feier



Sagt "Nein" 
zu Geburtstagfeiern und wünschen. 
Es ist ein Bid'ah!
Wenn Prophetengeburtstag gefeiert werden gewollt wäre, dann hätten seine Gefährten vor allen anderen getan.
Unser Prophet hat noch nie so etwas  getan. Auch nicht die Khulafai Rashiedien.
Es ist gegen die Sunnah.
Dies is von dem Osmanischen Sultan Selim II. in usere Religion Eingeführt worden
Denkt nach❗️

F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Mevlüt-Feier

#FatmaAfifeGürsoy#mauleed-celebrations

Say "No" to mauleed celebrations and wishes. 
It is a Bid'ah. 
If prophet's birthday is to be celebrated, his companions would have done before any others.
Our prophet has never done anything like so neither the Khulafay Rashedeen. 
It's against the Sunnah.
This was introduced, into our religion, by the Ottoman Sultan Selim II.
Think about it ❗️

F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#

Sonntag, 11. Dezember 2016

#FatmaAfifeGürsoy#Mevlit-Kandili

Benim dikkati mi çeken şeye kafam takıldı mı, bir türlü araştırmadan duramıyorum.

Eğer 12 Rabiul evvel,
yani bu sene 10 Aralık 2016, Peygamberimizin (sav.) doğum gününe tekabül ediyorsa, bu demektir ki Ay takvimine göre, doğum günü her sene On gün geriye gider!
Tıpkı Ramazan ayında olduğu gibi! 
O zaman sorum şu olacak sizlere!
Peki siz Müslümansanız neden sizin doğum gününüz her sene aynı güne denk geliyor ?
Neden olacak "güneş takvimine göre doğum günümüzü kutluyoruz!" diyeceksiniz tabii!
Tamam o zaman!!!
Peygamber (sav) efendimizin, kameri doğum gününü güneş takvimine göre hesap yapın ve o tarihte kutlayın o zaman!
Yani peygamberin doğum günü eğer, Ay takvimine göre kutlanırsa o zaman siz de ona uymanız gerekir, Müslüman olarak!
Kuranda Ayet var !!!

"Kim Resulullah’a itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur..." (Nisa Suresi, 80)
Üstelik Peygamberimizin doğum gününü kutladığına dair Kur'an da veya Hadislerde bir bilgi var mı?
Yada Sahabiler Peygamberimiz yaşarken veya vefatından sonra Onun doğum gününü kutladığını hiç duydunuz mu?
Olsaydı onlar kutlamazmıydı!

...Resul size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan korkun..." (Haşr Suresi, 7)

Bu adetin II. Sultan Selim tarafından icad edildiğini biliyormuydunuz?

F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Mevlit-Kandili

Sonntag, 4. Dezember 2016

#FatmaAfifeGürsoy#Selam

Pazartesi iyi başladı yine 🙃

En sevdiğim şey şu gurbet elde Allahın Selamını yaymak.
Her gördüğüm "Müslümana" güler yüzle "Esselamualeyküm" derim ben.
Bazısı trene bakan Öküz gibi,
bazısı sudan çıkmış Balık gibi, donuk donuk bakıp geçer !
Bazısı "Nerden tanışıyorduk?" der
"Selam vermek sünnet alması farz" 
olduğunu dahi bilmezler!
Ama adı  Müslümandır bu zümrenin!
Müslümanım deyipte, Selam almayı dahi bilmeyenlerin, birde İslami kuruluşların yönetimin de yer aldıklarını gördünğüm de, daha da acıyorum bu zavallılara!
Toplantılar da konuşurken görseniz aynı tipleri,  
mangal da kül dahi bırakmazlar !
Eeeeeeeee
Namaz kıldıran seccade ❗️
Kuran okuyan Kalem❗️
Bismillah diyen Su bardağı❗️ 
icat edildi gari,
birde 
"Selam alan Başörtü ve Takke" 
yapılsa da, bende Müslümanım diyenlerin 
"Örtüsüne ve Takkesine"
selam vermiş olsam bari.
BM.5.12.20164
 
 F.A.G
#FatmaAfifeGürsoy#Selam

F.A.G. #FatmaAfifeGürsoy#Babamın-Hikayeleri

Ben nerede yaşarşam yaşayayım, her zaman vatanımı özlüyorum. Gerçi pek Türkiye'de yaşamadım ama babam bizi o kadar çok vatan ve bayrak sevgisiyle büyüttü ki.
Allah ondan razı olsun.
Babamın çoğu akrabalarını görmememize ve tanımamıza rağmen, hepsini tanır ve tüm özelliklerini ve hikayelerini biliriz.
Babam tek çocuk olduğu için bizleri sadece çocuğu gibi değil bir kardeşi gibi severdi ve hayatın da ne gördüyse ve duyduysa , buna babasının annesinin tüm akrabalarının anlattıkları dahildi ve hepsini bize aktarırdı bu gurbet elde.
Tek korkusu bu anlattıklarının unutulmasıydı.
Ben babamın, taa dedelerinden kalma masallarıyla büyüdüm.
Babamın her anlattığını küçüklüğümden beri yazardım. Babam benim yazdığımı görünce çok mutlu olur ve daha da detaylı anlatıtdı.
Dedem Osmanlı ordusun da kumandan  olduğu için çok şehir gezmişlerdi. Dedem'den bana kadar gelen bir özellik olsa gerek, Babam da çok değişik yabancı dili, çok güzel konuşurdu.
Babamın en çok önem verdiği şey, Türkçe'yi yabancı kelime içine karıştırmadan konuşmamızdı.
Tarih deyince tüm öncelikler yer değiştirirdi. Pazar sabahları kahvaltı da Ural Altaydan çıkardık öğleye doğru Selçuklu devletin de olurduk, İkindi de Osmanlı ve nihayet akşama Türkiye Cumhuriyetini kurardık.
Vatanının yemekleri en önemlisiydi.
Her Bitkinin neye iyi geldiğini bilirdi.
Babam bana vejeteryen olduğum için tüm Türkiye de yetişen otları ve faydalarını ve ne tür yemek yspılabileceğini anlatırdı.
Hele kıtlık zamanın da yetişen bir çocuk olarak, yenilemiyen bitkileri dahi yenilebilir hale nasıl getirilir, bana anlatmıştı!
Şimdi babamı Rahmetle anıyorum.
 Türkiye'den getirdiğim minicik İncir fidem kocaman ağaç olup, İncirleri Almanya gibi soğuk bir ülke de büyüyemeden, bu hafta soğuktan yere düşmüşlerdi!
Ağacım da benim gibi gurbet elde kök salmıştı ve bu soğuk hava da ezan sesi olmadan ayakta kalmaya çalışıyordu.
Küçücük İncirleri toplayıp yıkadım ve Babamın bana öve öve bitiremediği Urfa yöresine ait incir patlağı yemeğini yaptım.
Eşim ve çocuklarım ilk defa yediler ve çok beğendiler. Bende onlara babamın ülkesini ve yemeklerini anlattım. Yani Babam beden olarak öldü ama Babasını ve dedelerini yaşatmıştı herzaman.
Şimdi ben Anlatıyorum babamı ve dedelerini ve hikayelerini.
İnşaAllah benimde çocuklarım torunlarıma anlatır bu anlattıklarımı.
Yani biz Almanyaya gelirken, tüm kültürümüzü de getirmişiz ve en azından Bahçelerimizi de Vatanımız da ki bitkilerle şenlendirdip kendimize küçükte olsa bir vatan kurmaya çalıştık.
Meyve vermese dahi görüntüsü yeter vatanımdan getirdiğim ağaçlarımın hepsinin.
Allah Anneme Banbama ve Ceddime Rahmet etsin İnşaAllah. Hepsini Firdes Cennetin de cem etsin.


F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Babamın-Hikayeleri














Sonntag, 27. November 2016

#FatmaAfifeGürsoy#Deniz-Fırtına

"Ben sana denize açılma demiyorum. 
Açılacak olursan tufana bile katlan, diyorum" 
demiş Aşık!
Ama insan olarak yüzme bilsek dahi, derin sular da boğulabileceğimiz aklımıza dahi gelmiyor maalesef.
Suyun sıcak havada ki serinliğine ve ferahlatıcı özelliğine müptelayız ve  buda hoşumuza gidiyor.
Açıktan koyuya giden maviliğine aşık oluyor ve gökyüzünün suda yansımasın da kendimizi derin suyun içindeyken göklere çıkmışız gibi hissediyoruz. 
Gök kubbenin, yerleri ayna gibi örten su ile  buluşmasını  yaşıyor gibiyiz sanki beraberce .
Suda ki dalğaların sesi ve kulağımıza yankı yapan, denizin içinden gelen sesler ise hem güven hissi veriyor içimize, hem de merakımızı uyarıyor ve dalgalar bizi beşşik gibi sallarken,
Annemizin karnında ki halimizi hatırlatıyor ve huzurlu bir dönemi yaşattığını hissediyoruz, belkide bize.
Bu sarhoşlukla, bu  duygularımızın ayuka çıkmış haliyle, derinlere açıldığımızın farkına dahi varamıyoruz o mest olmuş anımız da.
Güneş üzerimiz de, bizi ve suyu ısıtırken, hiç aklımıza, havanın birden bozabileceği ve bir an da fırtına çıkabileceği gelmiyor nedense!
Önemli olan kıyıdan ne kadar uzaklaşmış olduğumuzu fark etmemiz aslında.
Öyle bir fırtına da geri sahile yetişecek kuvvetimiz kalacak mı bakalım.
Yoksa en küçük fırtına da boğulmaya adaymıyız.
Kaldı ki Aşığın deği gibi Tufana dahi katlanmaya gücümüz var mı!
Boyundan derin suya girme dememişmiydi geçmişte hiç kimse sana!

F.A.G
#FatmaAfifeGürsoy#Deniz-Fırtına
27.11.2016

F.A#FatmaAfifeGürsoy#Babamın-Kapıları

"Sakın bilmediğin Kapıları merak edipte açmayasın!
İçeri hele hiç girmeyesin!
İçeride görebileceğin
seni şaşırtabilir ve içerden belki birdaha çıkamazsın.
Kapı belki üzerine kapanır, belkide çıkarsın ama o kapıyı  bir daha kapatamazsın.
Pişman olursun sonunda ama zamanı geri çeviremezsin!",
derdi rahmetli Babam bana.
Sana hak vermemek olur mu Babacığım!
Sen ölünce, ben senin ardında bıraktığın tüm kapıları dahi kapattım!
Ama bir mavi kapı kendiliğinden açıldı hiç ummadığım bir an da, hiç beklemediğim bir mekan da.
Ben merakımı yenemedim ve sen öldün diye seni o an dinlemedim ve içeriye de girdim bilesin!
Darılma bana olur mu?
Dediğin gibi de oldu.
İçerde gördüklerime şaştım kaldım.
İçerden çıkabildim ama ben eski ben değilim artık Babacığım.
İyi mi oldu kötü mü onuda şu an bilemiyorum!
Sen yaşasaydın keşke ve sana sarılıp seni öpseydim!
Ama Sen yerinde rahat ol çünkü ne
Seni ne de sözlerini unuttum.
Hatta hâlâ sözlerini dinliyorum ve dediklerine de çoğu zaman uyuyorum.
Allah senden razı olsun ne güzel Babaydın!
Hiç çözüme ulaşmayan bir yol, dermanı olmayan bir dert yoktu senin hayatın da!
Ama bu arada senin başka bir sözünün de doğru olduğunu öğrendim Babacığım
"bir musibetin bin Nasihatten iyi", olduğunu.!
Bu söz senin en çok söylediğin sözlerden biri değilmiydi!

F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Babamın-Kapıları
27.11.2016

#FatmaAfifeGürsoy#Çiçek-Bahar

Seni arayıp, sana dertlerimi, sevinçlerimi, duygularımı, üzüntülerimi, gözüme ve gönlüme çarpanları anlatmak için
imkanım yok artık biliyorum.
"Bir çiçekle Bahar gelmez!" derdin ya hani !
Çok haklısın Anneciğim, 
bir çiçek bir kelebeğin hayatını kurtarabilir,
demek istiyorum şimdi sana ama beni duyamazsın artık.
Şu devirde herşey hormonlu ve GDO'lu oldu. Her tarafta genetiğiyle oynanmış çiçek türleri dolu!
 Eskisi gibi rüzgar da  kendiliğinden  serpilen tohumlar pek kalmadı çevremiz de.
Tıpkı eski insanların ve arkadaşlıklarının kalmadığı gibi, bitti orijinallikler.
Çiçekler'de bozuldu Tabiat'ta.
Kelebekler Arılar ölüyor artık.
Nesilleri kuruyor o güzelim kelebeklerin ve çalışkan bal arılarının, yedikleri çiçek polenlerinin yüzünden.
Genetiği ile oynanmış Çiçekler, sadece eskisinden daha uzun daha renkli, daha güzel ve gösterişli  açıyor artık.
Ama Hiçbirinin ne tadı var ne kokusu ne de eski etkisi.
O yüzden Anneciğim
En azından bir kelebek, ömründe bir hakiki çiçekle tanışma fırsatı bulsun ve sahte çiçeklerin farkını fark etsin derim!
Bir hakiki çiçek açsın da 
tabiat'ta, senin bu dediğin "Bahar" da hiç gelmesin isterse !
Farkı fark edipte ölsün, ölecekse bu kelebek !

27.11.2016
F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Çiçek-Bahar

#FatmaAfifeGürsoy#Susmak

Bazen sadece susmak gerek.!Dinlemiş olduğun sesi, hatırlayıp güzelliğine müptela olmak gerek!
Hayal deryasına dalıp, derinler de kaybolmak gerek!
Deryanın içinin, dünyanın içinden güzel olduğunu fark etmek gerek!
Hayatı tanımakla övünmenin yerine, tanımadığın hayatla tanışmak gerek!
Dünyada her gördüğün güzele aşık olmak değil, 
aşık olduğun kişinin, dünyada en güzel varlık olduğuna inanmak gerek!
Bazen sadece susmak gerek!
Çok uzaklara bir anda varmanın mümkün olduğunu anlamak gerek!
Sevginin mesafeyle değil, gönülle alakalı olduğunu bilmek gerek!
Yaşarken hergün ölmek yerine, Sevgiliyle beraber ölmenin eftal olduğuna inanmak gerek!
Hayat sevince güzel diyebilmek gerek!
Başkasının sevgisine muhtaç olarak yaşamak değil,
kendi sevginden emin olman gerek!
Seni seviyorum demenin, cesarete bağlı olduğunu bilmek gerek!
Diyemiyorsan eğer...
O zaman susmak, susmak. ölene dek susmak gerek!

F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Susmak
24.11.2016

FatmaAfifeGürsoy#Yörük-kızı

Ben dağlar da yörük kızı olmak isterdim!
Herçeşit çiçeği toplayıp, başıma tac derdime ilac etmek isterdim.
Sırt üstü yatıp bulutları seyretmek isterdim.
Saçımın rüzgar da savrulmasını ve dağılan saçlarımı sevdiğimin okşamasını isterdim.
Yağmurda sevdiğime sarılıp sırılsıklam olmak isterdim.
Sabahları taze süt sağmak en güzel bardakla en sevdiğime elimle içirmek isterdim.
Çadırda soğuk gecelerde Üzerime koyun yününden yorganımı çekip sevdiğim nefesini ve kulağıma fısıldadıklarını dinlemek isterdim.
O dağlara kış gelmeden ovalara inmek isterdim.
Bayırlardan sevdiğimle aşağı yuvarlanmak isterdim.
Tüm çiçeklerin kokusunun arasında sevdiğimin göğsünde dünyadan uzak ve sadece dünyamız da yaşamak isterdim.
İnsanın isteklerinin olmadığını öğrendim!
Sadece Allahın istediğinin ve bana layık gördüğünün olduğunu gördüm!
O herşeyi hakkıyla bilendir dedim ve Rabbime teslim oldum!

"De ki: 
Mülkün sahibi olan Allah’ım, sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın."
[Al-i İmran 26]

F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Yörük-kızı
25.11.2016



#FatmaAfifeGürsoy#Halk-Aşıkları

Bizim kültürümüz de kavuşan Halk aşıkları varmı acaba, diye sordum kendime !
Neden hiç kavuşmamışlar?
Neden istenilmiyor böyle bir mutlu son?
Yoksa kavuşanlar varda duyurmuyorlar mı onları İnsanlara ?
Yada Gerçek hayatta yok mu Aşk?
Yoksa Aşk sadece beyinde bir saplantımı?
Sevgiliye erişilemediği sürece mi hasret çeker insan?
Kavuşunca biter mi bu duygular?
Yoksa daha da artarmı Aşk sarhoşluğu ve kara sevdalar?
Sevdiğine kavuşunca ölmek mi gerek?
Yoksa mutluluktan havalara uçmak mı gerek?
Ölmekle uçmak aynısı oluverirse bir an da eğer..
İlk kavuştuğun, ilk gözgöze geldiğin, ilk gördüğün, ilk kokladığın, ilk sarıldığı an birden 
Son baktığın, son gördüğün, son kokladığın, son sarıldığın anmış meğer.
İşte o an ....
Sevgiliyle ya özleşmeye 
ya da ölmeye değer!

F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Halk-Aşıkları
25.11.2016

#FatmaAfifeGürsoy#Dost

Bir Dost bulamadım gün akşam oldu....

Gündüzler aydınlık olsa ne olur ki, konuşacak insan gerek insana.Dertleşeceğin bir dost lazım.
Dost demişken!
Arkadaşlar doğuda "Dost"
lafı başka bir mana taşıyor!!!
Bir kadının Dostu olamaz!
Bir kadının Dost'u, oralar da , sadece kocası olabilir!
Kocalar da Düşmanın yapmadığını yaparlar genel de hanımlarına!
Gece bu hanımlar Düşmanlarının yanın da yatarlar genelde!
Ya üzerine kuma getirmiştir Koca denen eş!
Ya berdel karşılığı verilmiştir kızcağız, tanımadığı iğrenç bir herife.
Ya başlık parası için evlendirilmiştir yaşça büyük bir erkekle.
Ya öksüz veya yetimdir ve başlarından atmak için vermişlerdir ilk isteyene!
Ya kuma olarak verilmiştir bir kadının üzerine.
Ya da sevip bir gence kaçmıştır ve bu Kocası da güzel günler geçince, kıza yapmadığını bırakmaz, çünkü o da bilir ki,
Kaçan kız geri evine dönemez!
Dönsede Genelde kuma diye başka adamın hanımının üzerine gider.
Yani çoğu kadın bu gibi nedenlerden dolayı sevmediği bir eş ile geçirir hayatını.
Şimdi böyle kızlar varmı oralar da bilmiyorum.
Ben Belediye de yabancı kadınlar için senelerce yaptığım danışma saatlerimden biliyorum bu olayları!
Bu kadınların yaşarken ölmüş gibi bir halleri vardı!
Herşeyden vazgeçmişlerdi ve genel de çok ta çocuk dünyaya getirmişlerdi dünyaya. Bu çocukların çoğuda "İstemiyerek oldu" denen çocuklardır!
O kadınlar gecenin gelmesini hiç istemiyorlardı.
Nedense bu gün onları düşündüm hep.
Hayata küsmüş kadınlar!
Bu gece vakti derdinizi dinleyecek insan dahi bulamazsınız isteseniz de.
Dualarım sizlerle bu gece nedense!
İnşaAllah Rabbim sizi zor durumunuzdan kurtarsın demekten başka birşey gelmiyor şu anda elimden!



F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Dost
25.11.2016

Freitag, 28. Oktober 2016

#FatmaAfifeGürsoy#Tercüme


Ağzınızdan çıkan Kelimeleriniz aynı düşüncelerinize Elbise giydirmişsiniz gibi.
Dolayısıyla Düşüncenizi dile getirmek için en doğru elbiseyi giydirmek istersiniz mutlaka.
Malesef benim gibi iki ayrı kültür de büyüyen insanlar, baazen bilerek veya bilmeyerek zor durum da kalabiliyor.
Neden mi?
Mesela tanıdığınızın düğününe davetliyseniz o düğüne göre gider uygun kiyafet alırsınız. Ama bir düğüne ansızın gitme durumun da kalınca, dolabınız da bulunan en uygun elbiseyi seçip giyersiniz.
İşte düşünceyi dile getirmekte buna benziyor.
Almanca da olan bir durumu Türkçe de kullanmak istediğiniz de,ana diliniz de olan o an bilgi dahiliniz de bulunan, en uygun kelimeyi kullanıyorsunuz ve Türkçe konuşmanıza rağmen, duygularınızı dile getirememiş oluyorsunuz.
Yada yanlış sinyal vermiş oluyorsunuz. 
Aynı dili konuşsanız da, aynı şeyi demek istememiş oluyorsunuz. 
Hatta aynı kelimenin bire bir karşılığı olsa dahi aynı şeyi kastetmiş olmuyorsunuz.
Mesela bizim Türkçe de Arkadaş kelimesi, hala benim için anlaşılması güç kelimelerden biri!Çünkü benim kafam ve ruhum Almanca Arkadaş kelimesinin içeriğini benimsemiş bir durum da!
Almanca ve Türkçe de Arkadaş ismi, aynı duruma verilse de, Arkadaş kelimesi aynı içeriği kapsamıyor .
Kültürel değer açısından da aynısı değerleri taşımıyor.
Bu yüzden Almanca da çoğu şey yüzeysel kalırken, bizim Türkçemiz de derin anlamlar taşıyabiliyor bazı kelimeler!
Bazende Türkçe de, rast gele dilimize pelesenk olmuş kelimeler, Almanca da hayretlere sebep olabiliyor!
Dikkat ederseniz ben genelde "anlamadım" diye bir kelimeyi çok kullanırım!
Kelimeyi anlamadığımdan değil tabi ki, fakat ben şahsın bu kelimeyle ne kast etmek istediğini anlamak istiyorum!Yani kelimenin karşılığının, her iki dilde aynı olması önemli değil bence, aynı kültürel manayı dile getirmesi daha önemli!
Bizim Türkçe de Arkadaşın, 
Almanca da Arkadaşla eş değer olmadığı gibi.
Bu yüzden aynı dili konuşmanıza rağmen duygularınızın ve düşüncelerinizin karşı tarafa maalesef değişik yansıdığı gibi.
İşte o duyguyu iki kültürden aldığınız da çoğu tercümelerin ruhsuz ve yetersiz olduğunu fark ediyorsunuz bence.
Arkadaş almanca da biz de ki gibi her şeye herkese denen bir şey değil.
Almanlar burada da çok katagorize biliyorsun. 
İnsanların arkadaşı yok!
Güven yok çünkü!
Ama iş arkadaşı ev arkadaşı yol arkadaşı meslek arkadaşı diye ayırıyorlar ve bu terimlerin için de hiç arkadaş kelimesi yok.
Daha çok "tanıdık" diye bahsediyorlar genelde!
Belki Almanlarda ki Arkadaş kelimesi hani biz de "can dostum" deriz ya işte o kadar nadir bir kullanış biçimi!
Bu hassasiyeti göstermeyen bir insan istediği kadar dil öğrensin yine de ne anlatabilir ne de anlaşılabilir derim.

F.A.G.


#FatmaAfifeGürsoy#Tercüme-Hatası

İngilizce de
"It's raining cats and dogs" diye bir tabir vardır.
Okula giderken hiç anlam verememiştim bu söze.
Türkçesi.
"Kedi ve Köpek yağıyor" demek.
Hani bana türkçede ki şu sözü hatırlatmıştı o zamanlar.
"İt'in duası kabul olsa gökten kemik yağar!"
Ama ingilizce cümlenin karşılığı bu  değil di tabi!
Bu ingilizce sözü Türkçeye bire bir çeviridiğimiz de, cümle doğrudur ama anlamı yanlış ve saçma olur!
Sonra dayanamayıp kendisi İngiliz olan, İngilizce öğretmenime sordum.
Tabii güldü ve şöyle dedi!
"Orta çağda ingiltere de evler kerpiçtendi ve iki bölmeden oluşurdu. Üst kat ve alt kat.
Hava yağmurlu ve soğuk olan kış günlerin de, üst bölme de hayvanlar yaşardı, alt bölmede İnsanlar.
Çatıların da genelde üzerine ot ekilirdi ki sağlamlaşsın diye.
Hayvanların içerde ki üst bölme de yaşamaları hem onları soğuktan korumak hem de evlerin çok küçük olduğundandı!
Böylelikle kalörifer ve soba olmayan evleri hayvanlar ve insanları beraber yaşayarak ısıtırlardı.
Ama çok yağmur yağınca bu damlar çökerdi ve hayvanlarla beraber aşşağı katın ve oradaki insanların üzerine kediler köpekler düşerdi Yani bu deyim o günler de yağan şiddetli yağmur da kullanılan bir deyim ve  biz hala şiddetli yağmur da bu sözü kullanırız!"
Demek ki bu söz bizim dilimizde ki "Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor" a eş değer bir sözmüş diye düşünmüştüm o günler de!
Ama bazı Almancaya çevrilmiş İslami kitap tercümelerini kontrol ederken böyle birebir çevirilerle karşılaşınca şaşıyorum doğrusu!
Müslümanım diyen çevirmen kendi dininin içeriğini
 hiç anlayamamış ve bire bir düz ve bu şekil çeviri yapmış maalesef!

F.A.G. 

Mittwoch, 26. Oktober 2016

Dienstag, 11. Oktober 2016

Fatma Afife Gürsoy Belşeci Zihniyet

Beleşci Zihniyet

Tanıdığım biri mesaj olarak "Esselamualeykum" atmış ve 
şöyle bir ek bilgi eklemiş!!!
Aşure günü 10 kişiye Selam vermek gerek!""
Bu beleşci sevap avcılarından hiç 
hoşlanmıyorum!!!
Ben Müslümanım ve hergün her gördüğüm Müslümana selam veririm çünkü 
Selam Müslümanın Müslüman üzerinde ki Hakkıdır!
İlk vazifem de Müslüman olarak Selam'ı yaymaktır!
Benim halimi hatırımı bütün sene sormayıp, Aşure ayının hatrına sevap toplamak için selam verenin Aklından ve Dininden şüphe ederim.
Bana böyle saçma mesajlar göndermeyin lütfen!

F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Beleşci Zihniyet

Fatma Afife Gürsoy Aşure

Biz Türkler olarak her sene Aşure  gününü kutlarız 
Bu günün Hz Nuh'un Tufandan sonra karaya bastığı gün olarak biliriz.
Ben en çok Aşure denen tatlıyı çok sevdiğim için, bu günü, çocukluğumdan beri. dört gözle beklerim.
 Hz. Nuh Kurtulmuş ama Allah'a tüm kalbiyle teslim olduğu için kurtulmuş.
O yüce peygamberin ümmeti de bir kaç kişiden ibaretmiş zaten. Ama canından kanından olan oğlu dahi inanmayanlar arasındaymış ve o da sularda boğulmuş maalesef.
Şimdi size sorarım.
Siz kurtuluşa erenlerin teslimiyetiyle Allaha ve Kitabına teslimmisiniz ki bu günü kutluyorsunuz?
Hz. Nuhtan sonra Aşura'nın 10.cu günü bir yığın dehşet verici olaylar olmuş!
Bence en sonu en üzücü olaymış.
En son Peygamber Hz. Muhammed (as.) ki bizde ona Nazil olan İslam dinine Tabiiyiz. Bu sebepledir ki üzüntümüz, 
Sevgili Peygamberimizin sırtında gezirdiği torunu Hüseyin (ra.) Kerbela çölün de, o sıcakta, susuz bir şekilde işkence yapılarak diğer sözde Müslümanlar tarafından şehid ediliyor .
Bu olayı Hz. Nuh'un tufanıyla kıyaslayınca,  tarih bakımından,  daha dürn kadar bize yakın olan Kerbelada susuz ölen Peygamberimizin (sav)  torunu Hüseyin'i (ra) hatırlayıp da, yas günü ilan etmiyoruz.
Hz. Nuh'un davası bize binlerce sene uzak olmasına rağmen, ama  gemide hangi erzakları kalmış ve son gün hangi yemeği yapmış maşaAllah biliyoruz.
Yahu siz Muhammed (sav.) ümmetimisiniz, yoksa Nuh as ümettimisiniz??
Ya diğerlerine ne demeli ?
İran'lılarda bu gün kendilerini dövüyorlar. 
Kafaları göğüsleri kan revan içinde! 
Neymiş Hz. Hüseyinin yasını tutup acısını yaşıyorlarmış!
Kardeşim Siz Irak'la Kardeş kavgası yapdınız senelerce unuttunuz mu???
Müslüman müslümanı kırdı geçirdi! 
Hani siz herzaman Ali (ra) ve Aişe (ra) birbirine karşı yaptığı Sıffiyn savaşı kınıyordunuz???
Kendinizi döveceğinize, Suriyede Müslüman kardeşinize zulüm yapan zalimleri gidin dövün, daha hayırlı !
En son zuhur edecek olan  vaka ise, 
Aşurenin 10 unda bir Cuma günü, Kıyametin kopacağı!
Eee kıyamet kopsa da kurtulsak artık!
Ama bu gün salı ve bu senede kurtulduk Elhamdulillah kıyametten, desenize!
Oysa seneye kim çıka kim kala!!!
Şayet seneye çıkamazsak,  zaten bizim kıyametimiz bize kopmuş olacak!
Her ne sebeple kutluyorsanız da Aşure gününü,
Allah kabul etsin.
Ama tek istediğim şey, 
Allah tüm Müslümanlara İslamı anlayıp, içine sindirip teslim olmalarını nasib etsin.
Müslümanlar arasından fitneyi kaldırsın ve hepimizin aynı İslami çatı altında toplanmasını nasib etsin İnşaAllah

F.A.G.
#FatmaAfifeGürsoy#Aşure

Donnerstag, 29. September 2016

Prenses Fatma Afife Gürsoy Hollanda Doğuş Krant NL

Hollanda Rotterdam'da bulunan Doğuş Gazetesi yazarı Adnan Şahin ve Buayan Darussalam Sulltanlığının Hollanda Büyükelçisi Prenses Fatma Afife Gürsoy ile yapılan Röportajdan bir bölüm





Montag, 26. September 2016

Hocazade Abdurrahim efendi Prens Cahid Gürsoy'un dedesidir

Hocazade Abdurrahim efendi  kimdir?

Datu Cahid  Gürsoy'un dedesi olan Hocazade Abdurrahim efendi , Balıkesir Havran'da ki Hocazade konağının sahibidir. Bu konakta Cahid Gürsoyun Annesi dünyaya gelmiştir.

Kültür Merkezi yapılmak üzere devletimize bağışlanan konak Cami-i Kebir Mahallesi Dumlupınar caddesindedir. Zemin kat kesme taştan, birinci ve ikinci kat ile asma kat tuğladan inşa edilmiştir.

28 odalı ahşap konak 1900'lü yıllarda yanmış yerine 1918-1928 tarihleri arasında büyük çoğunluğu Bulgar ustalar tarafından yapılan, bu bina yapılmıştır. 12 büyük odalı binanın planının Midilli Lisesini yapan mimar tarafından yapıldığı söylenmektedir.




Cansızzade El Hac Muhammed Prens Cahid Gürsoy'un büyük dedesidir

Cansızzade El Hac Muhammed Kimdir?

21. Januar 2012 · 
HAVRAN’DA CANSIZZADE VAKFIYE ÇEŞMESİ BULUNDU ------------------------------------------------------------------------ Havran Barajı sulama kanalı açım çalışmaları kapsamında yapılan kanal açma çalışmaları sırasında cansızzade soyuna ait vakfiye çeşmesi kitabesi bulundu. Osmanlı arşivlerinden yapılan araştırmalara göre zamanın padişahı Cansızzadeleri Türkiye’de yaklaşık 62 şehre göndermiş ve bütün Cansızzadeler bir birleri ile iletişimi kesilmiş hepsi bir birini unutmuştu.
KAYMAKAM BALCI ÇEŞME KİTABESİNİ ANLAMINI AÇIKLADI
Havran Kaymakamı Orhan Balcı, Havran Barajı kanal açma çalışmaları sırasında işçiler tarafından bulunan çeşmenin kitabesini Havran Kaymakamı Orhan Balcı’ya teslim ettiler. Kaymakam Balcı , Müftü Mehmet Emin Karataş’a çeşmenin kitabesini tercüme ettirdi. Çeşme Kitabesinde Cansız Zade El Hacı Muhammed bin Hüseyin vakfiyesi yazıyordu. 1872 yıllı tarih vardı. Ve Balıkesir valiliğinden Arkeolog çağırarak tarihi çeşmenin kitabesinin arkeolojik özelliğini tepit ettirdi. Çeşme kitabesinin Havran Kültür Merkezinde sergileneceği bilgisi verildi. TÜRKİYE’DE BÜTÜN CANSIZZADELER AKRABA
Osmanlı Arşivlerinden yapılan araştırmalara göre Türkiye’de bütün cansızzade, cansız, cansızlar, cansızoğlulları, cansızoğlu sülalelerinin akraba olduğu, devrin padişahı cansızzadeleri Türkiye’nin 62 şehrine dağıttı anlaşıldı. Of un Kondu kasabasında yerleşkesi olan ve o bölgede düşman işgalcilerine karşı olmuş olduğunu başarılar ile dikkatleri üzerine çeken cansızzade Cafer ağa Padişahımızın yazmış olduğu ferman sonrasında Erzurum valisi tarafından Erzuruma çağrılır.Cafer ağa tüm erkek akrabalarını alır ve Erzuruma gider.Erzurum valisi ile yaklaşık 3 günlük görüşme sonrasında Artvin, Bayburt, Trabzon ve Rize bölgesinin sivil güvenliği sağlanması ve eli silah tutan geçlerin eğitim alarak işgalcilere karşı ağitimlerini padişahımızın da bunu istediğini belirterek cansızzade Cafer ağayı görevlendirmiştir.
Cansızzade ahalisi artık Osmanlı adına çalışacak olmanın gururunu yaşamıştır.Kısa sürede yapılan tetkikler sonucunda bu görev tam anlamıyla yerine getirlmeye başlanmıştır.Buaşamalar esnasında cansızzade ahalisinin emri altına girmeyen küçük çaplı aileler ile cansızların arası açılmıştır ve ararlında çıkan husumet sonucunda epeyi canlar alınmıştır. Bu canlar neticesinde ortaya çıkan kan davası sonucunda OF bölgesinde yer alan karşıt aileler Türkiyenin çeşitli şehirlerine göç etmişlerdir.Bu göçlerin takipçisi olan cansızlar izlerini sürmüşler ancak çoğu izlerine ulaşamamışlar ve ulaşamadıklarından dolayı ortadaki husumette sona ermiştir. Günümüzde cansız soy ismini taşıyan tüm fertler akrabadırlar.Ayrıca cansızlar Türkiyede yaklaşık 62 şehirde yaşamlarını devam ettirmektedirler.Bu kadar fazla şehirlere yayılmalarının sebebi ise ortaya çıkan husumetin takipçisi olmaları için dönemin padişahı tarafından verilmiş olan bir karardır.
Cansızzade Cafer ağa, tımar sisteminin kurulmasında Osmanlı devletinin Karadeniz deki temsilcisi olmuş ve 25 lik ve 5 lik tımar sistemi ile birlikte Karedeniz de güvenliği başta rus işgancilerine karşı aldığı galibiyetle sağlanmıştır.O günden itibaren Cansız, Cansızlar, Cansızoğulları olrak günümüze gelen Cansızoğlu sülalasi tek göbektir.Ancak Cansızzade Cafer Ağa tarafından görevlendirilmiş olan kardeşleri Bayburt ve Sinop a gönderilmiş daha sonrada Cansızoğlu aileleri hemen hemen tüm yurda yayılmışlardır.Çok kalabalık bir kavim olarak dikkat çeken Cansız, Cansızlar ve Cansızoğulları savaşlarda aldıkları başarılar ile de tarihi sürecimizde önem arzetmeye devam etmektedir. HAVRAN’DA İKİ ÇEŞME KİTABESİ DAHA VAR Havran Halkı ile yaptığımız söyleşide, Eğmir Köyü Vakıf çeşmesi ve Temaşalık Köyü vakfiye Çeşmesindeki kitabenin aynı olduğunu, bu çeşmelerinde Cansızzade vakfiyesine ait bir çeşme olabileceğini söylediler. Eğer bu söylemlerde gerçek çıkarsa Havran Köylerinin tarihinin yeniden yazılmasına çeşme kitabeleri ışık tutacak.


Sonntag, 25. September 2016

Datu (Prens) Cahid Gürsoy kimdir?


Datu Cahid Gürsoy 
6.1.2016 tarihinde Endonezya-Bande Aceh'de Resmi Törenle, eskiden  Osmanlı İmparatorluğuna bağlı ve 13 Sultanlıktan biri olan, güney Filipine ait Mindanao adasında bulunan "Buayan Darussalam Sultanlığı" tarafından,
Doğuştan Prens ünvanı olan "Datu" ünvanı ile ünvanlandırılmıştır.
Aynı zaman da o Sultanlığın Prensesi Fatma Afife ile evlidir.
Cahid Gürsoy Almanya Duisburg doğumlu olup, implant, altun ve porselen sahasında diş uzmanıdır. 
Anne tarafı Edremitli olup Baba tarafı Ayvalıklığa bağlı Cunda adasındandır.
Datu Cahid Gürsoy bir yandan Edremit-Havran'da Cansızzade vakfı kurucusu El Hac Muhammedin torunudur ve diğer yandan da 
Edremitli Hocazade Abdurrahim efendinin torunu olur.



Donnerstag, 21. Juli 2016

Prenses Fatma Afife Gürsoy ,eine islamische Frauenrechtlerin

Eine islamische Frauenrechtlerin wird zur Botschafterin für muslimische Frauen in Europa

Kurzportrait von Fatma Afife Gürsoy aus Bergheim, einer überzeugten Muslima, die sich aktiv für die Rechte von Frauen einsetzt.

Fatma Afife Gürsoy wurde 1965 in Adana in der Türkei geboren und kam 1973 mit ihren Eltern und Geschwistern nach Deutschland. Heute ist die Tochter einer „Gastarbeiterfamilie“ eine Expertin für interkulturelle Kommunikation, für interkulturelle Kompetenz und für feministische Werte innerhalb des Islam. Im folgenden Portrait wird der Werdegang einer außergewöhnlichen Frau dargestellt, die mit ihrem weitreichenden soziologischen Wissen über die unterschiedlichen gesellschaftlichen und familiären Strukturen und Werte im Orient und im Okzident jeden Diskurs über Integration, Interkulturalität und Islamologie bereichert.

Als Tochter einer Migrantenfamilie, die schneller deutsch lernte als die anderen Familienmitglieder, betätigte sich Frau Gürsoy schon als Kind, wie viele andere Migrantenmädchen auch, als Sprachmittlerin in allen Lebenslagen für die Familie.
Neben der Unterschiedlichkeit der Sprachen werden diesen Mädchen dabei häufig auch die kulturellen und sozialen Unterschiede zwischen der Herkunftskultur und der deutschen Kultur bewußt. Einige unter ihnen entwickeln früh eine hohe Sensibilität für den Umgang mit unterschiedlichen Bräuchen, alltäglichen Gewohnheiten, einschließlich des diffizilen Umgangs mit vielfältigen Tabuthemen und werden so fast selbstverständlich auch zu Mittlerinnen zwischen den Kulturen.

Als junge Frau lebte Frau Gürsoy zudem noch drei Jahre in den Niederlanden, wo sie eine weitere Sprache und eine weitere Alltagskultur kennenlernte. In dieser Zeit begann sie bereits, sich aktiv für unterschiedliche kulturelle Ausprägungen und ihre Auswirkungen auf das Zusammenleben von Mehrheitskulturen und Minderheitskulturen zu interessieren.

Zurück in Deutschland eignete sie sich im Selbststudium und in Auseinandersetzungen mit Vertretern vieler gesellschaftlicher Gruppen und Institutionen ihr umfassendes soziologisches Fachwissen über Normen und Werte der unterschiedlichen Akteure der Zivilgesellschaft in Deutschland an. Dazu gehörten unter anderem Auseinandersetzungen mit Repräsentanten unterschiedlicher Minderheitsgesellschaften in Deutschland, mit Vertretern unterschiedlicher zivilgesellschaftlicher Akteure für Menschenrechte, wie zum Beispiel Feministinnen, und Repräsentanten unterschiedlicher Religionen.

Auf dem zweiten Bildungsweg machte sie das Fachabitur und studierte Bauingenieurswesen. In dieser Zeit heiratete sie und wurde dann Mutter von vier Kindern.

Als Migrantin und Mutter setzt sie sich ab dieser Zeit mit großem Engagement für die Bildungschancen für Kinder mit Migrationshintergrund ein. Ihr ist bewußt, dass gleichberechtigte gesellschaftliche Teilhabe von Migranten und Migrantinnen sowie erfolgreiche Integration mit Bildungsteilhabe einher geht. Sie gründete mehrere Nachhilfe- und Hausaufgabenprojekte für ausländische Kinder um deren Bildungschancen zu verbessern.

Als Ausländerbeirätin der Stadt Bergheim gründete sie auch eine Beratungsstelle für ausländische Frauen im Rathaus Bergheim, um dem hohen Beratungsbedarf gerecht zu werden, der seitens der Mütter ihrer Nachhilfekinder an sie herangetragen wurde. In der Auseinandersetzung mit den Themen und Problemen der Migrantenfrauen in Deutschland identifizierte Frau Gürsoy immer klarer den Unterschied zwischen den Normen der traditionellen patriarchalen orientalischen Kultur und den ursprünglichen Werten und Menschenrechten in Bezug auf den Status der Menschen in der islamischen Religion. Sie stellte sowohl bei den migrantischen Mitgliedern, als auch bei den deutschen Mitgliedern der Zivilgesellschaft eine Unaufgeklärtheit und ein hohes Mißverständnispotential bei diesen Themen und den daraus entstehenden Klischees und Vorurteilen fest.

So wurde ihr die Aufklärung über diese Themen zu einem persönlichen Anliegen. Um ihr Wissen darüber zu vertiefen, absolvierte sie ein Zusatz- Fernstudium in Islamologie an der Universität Wien. Dabei eignete sie sich ein Expertinnenwissen über die Geschichte des Islam, den soziologischen Hintergrund des Islam und ein umfassendes Wissen über die Inhalte und Aussagen des Koran an.

Gleichzeitig erweiterte sie ihre interkulturelle Kompetenz in Bezug auf unterschiedliche Bräuche und Verhaltensnormen in unterschiedlichen Kulturen. Sie setzte sich zum Ziel, die Unterschiede zwischen religiösen Werten und Normen und orientalischen beziehungsweise okzidentalen Werten und Normen immer genauer zu differenzieren und auf ihre Ursprünge zurück verfolgen zu können.

Neben der permanenten Aneignung von soziologischem Expertenwissen engagierte sie sich in zahlreichen interkulturellen Funktionen und Projekten

- Im Migrami-Projekt für Kulturvermittlung der Stadt Bergheim
- Als Deligierte des Ausländerbeirats der Stadt Bergheim im Landtag NRW
- Als sachkundige Bürgerin für „Familie, Jugend und Kinder“ im Integrationsbeirat der Stadt Bergheim
- Als Herausgeberin der zweisprachigen Integrationszeitung „Qua-Draht-Ich“
- Als Gründerin und Vorsitzende des „Elternvereins für türkischsprachige Kinder in Bergheim und Umgebung e.V.“
- Als Referentin in Vorträgen und Seminaren zum Thema „Integration und Interkulturalität“
- Als Lektorin für deutsche Übersetzungen bei islamischen Buchverlägen
- Als „Frontfrau“ der Anti-Diskriminierungskampagne der Bundesregierung „Vielfalt statt Einheit“ (2008)
- Als Gründerin und Geschäftsführerin eines interkulturellen Bildungszentrum
- Als Gründerin eines Hilfsprojekts für obdachlose Waisenkinder und Wittwen in der Türkei
- Als erste weibliche Vorsitzende der Frauenabteilung der DITIB-Moschee in Bergheim
- Als Teilnehmerin bei zahlreichen Posdiumsdiskussionen zum Thema „Werte und Normen und Geschichte des Islam“
- Als Mitglied der islamischen Frauenorganisation beim Familienministerium der Bundesregierung

Für ihr langjähriges vorbildliches Engagement für die Rechte der Frauen im Islam erhielt sie im August 2015 als einzige türkische Frau vom Sultanat von Buayan Darussalam, Südphilippinen ehrenhalber den Adelstitel einer Prinzessin und wurde auch zur Botschafterin für die Länder Deutschland, Türkei und Niederlande ernannt.

Mit ihrem detaillierten Wissen und ihrer hohen kommunikativen Kompetenz bereichert sie jede gesellschaftspolitische Veranstaltung zu den Themen „Interkulturalität, Integration, kultur- und geschlechtsspezifische Rollenbilder, islamische Werte und Normen, kulturelle und religiöse Identitäten“.
Mit Humor und Schlagfertigkeit vertritt sie ihre Thesen und Positionen zu den vielfältigen Ausprägungen von Kultur und Religion in einer Gesellschaft. Verwurzelt in ihrer eigenen Identität bleibt sie stets ein Vorbild für Respekt gegenüber anderen Kulturen und Religionen und ein Vorbild für lebendiges Interesse an den unterschiedlichen Identitäten.

Regina Schwarz
Bildungsreferentin Frauenrechte

Juli 2016

Dienstag, 19. Juli 2016

Fatma Afife Gürsoy eine vorbildliche Muslima in Europa


Fatma Afife Gürsoy – eine Frau, die vor ungefähr einem Jahr zur Prinzessin des "Sultanat of Buayan Darussalam"  ernannt wurde und mitten im Leben steht. Wenn man den Werdegang dieser Mutter vierer Kinder studiert, wird einem eines schnell bewusst werden - und zwar das gegen den Erwartungen allerhand Fähigkeiten, Talente und Auszeichnungen in nur dieser einen Person vereint sind. Angefangen bei ihren verschiedenen Studiengängen, Zertifikaten und öffentlichen Gesellschaftsarbeiten war ihre Religion, der Islam, stets ein treuer Wegbegleiter - welche sie, angesichts der häufig negativen Medienpopularität, auch ordentlich zu verteidigen weiß. Bei ihr gilt die Devise „Kopf in den Sand stecken“ nicht – vielmehr heißt es „notfalls mit dem Kopf durch die Wand.“ Das liegt zum einen an ihrer tiefen, auf völliger Überzeugung basierten Liebe und Verbundenheit zu dieser Religion und zum anderen eben daran, dass Medien und eine große Mehrheit der muslimischen Gesellschaft einen vermeintlich wahren Islam repräsentieren, der im Grunde genommen nichts mehr mit den Lehren dieser Religion gemein hat. In Gesprächen mit ihr persönlich wird einem diese Leidenschaft von ihr auch rasch gewahr werden – sie ist eben keine Frau, die bei Dingen, die ihr ein Dorn im Auge sind, den Mund hält, ob es sich hierbei um die mediale oder echte Welt handelt spielt überhaupt keine Rolle. Häufig betreffen ihre Kritiken und Bemängelungen gerade die muslimische Bevölkerung – und da sie türkischer Wurzeln entstammt, legt sie ihr Hauptaugenmerk eben auf ihre Kultur. Auf die Frage hin, ob sie dadurch denn nicht viele Widersacher aus ihren eigenen Reihen bekäme, bekommt man eine ganz simple Antwort – nämlich, dass ihr das egal ist, „denn die Dinge müssen ausgesprochen werden, wenn der Wunsch nach Verbesserung besteht.“ Ihr Wissen holt sich die kürzlich ernannte Botschafterin Deutschlands und der Türkei aus verschiedenster Literatur – wenn man ihr Zuhause betritt und die Regale voller Bücher erblickt, wird einem klar, was sie meint, wenn sie sagt, dass sie gerne liest. Alles in allem ist Fatma Afife Gürsoy aber nicht nur eine Frau des Wortes, sondern auch der TatDenn durch das alleinige Aussprechen von Worten hat sich in der Welt noch nichts Grundlegendes zum Besseren verändert – daher versucht sie mit jedem neu angebrochenen Tag ein Mensch zu sein, der das „Ich“ von gestern zu übertreffen versucht. Einerseits zeichnet sich das bei ihr dadurch aus, dass sie ihr erworbenes Wissen an ihr Umfeld fleißig weiterträgt, als Beispiel seien ihre Arabisch-Kurse und diverse Nachhilfe-Unterrichte genannt und zum anderen zeigt es sich in ihrem persönlichen Umgang mit der Schöpfung Gottes. Sie sieht in allem ein Zeichen - gerade wenn es um den unmittelbaren Kontakt mit der Natur geht und darüber hinaus einen Grund den Schöpfer ehrerbietig zu lobpreisen und Ihm von Herzen für all die Gnadengaben zu danken. 


Bergheim 18. juli 2016

Sandra Zimmermann

 


Sonntag, 17. Juli 2016

PRENSES FATMA AFİFE GÜRSOY KİMDİR?


fatma - cahit gürsoySevgili ziyaretçiler; Dünyada ilk kez ‘Prenses’ ilan edilen Fatma Afife Gürsoy’la ilgili yoğun sorular üzerine, ‘Buayan Prensesi’ Fatma Afife Gürsoy’un özgeçmişini yayınlamayı uygun bulduk..

Prenses Fatma Afife Gürsoy kimdir?

Prenses Fatma Afife Gürsoy, Bursa’da Türbesi bulunan, Orhangazi’ye Bursa’nın Fethinde yardım eden Bektaşilerin Şeyhi “Veli Musa Babanın” erkek soyundan gelen torunudur.


1965 Adana doğumlu Fatma Afife Gürsoy, 1973 yılında Almanya’ya ailesiyle yerleşmişlerdir.

İlköğretim eğitiminin ilk iki senesini Türkiye’de Adana’da, geriye kalan sekiz senesini Almaya’da devam etmiştir.

Eğitimi-öğretimi sırasıyla şu şekilde devam etmiştir:

3 sene Kuaför ve Kozmetik Meslek eğitimi almıştır.

Fatma Afife Gürsoy, eğitiminde İngilizce muhabir bölümünü Köln’de bulunan
“Benedict- School”u dereceyle bitirmiştir.

3 sene Hollanda’da yaşamıştır.Bu süre içinde Hollanda Kraliyetinden aldığı bursla flemenkce eğitimi almıştır.

Akabinde Köln’de “Abendgymnasium”da okurken, eşi Cahid Gürsoy’la ile tanışıp okulun son senesinde evlenip, iyi derecede mezun olmuşlardır.

İki çocuk annesiyken Köln “Teknik Üniversitesi” İnşaat Mühendisliği baraj bölümünü eşi ile birlikte okumuşlardır.

2001 de Köln civarında Bergheim kasabasına yerleşen aile Bergheim Belediyesi yabancı meclisi üyesi olarak seçilmiştir.

Bergheim belediyesin de beş sene yabancı kadınlara, sosyal danışmanlık ve tercümanlık yapmıştır.

4 çocuk Annesi olarak “Viyana Üniversitesi” İslamoloji bölümünü eşiyle birlikte okumuşlardır.

Bergheim Belediyesi’nin özel yeteneği olan üyelere sunduğu, bir sene süren Almanca Tercümanlık bölümünü bitirmiştir.

Fatma Afife Gürsoy ilk defa Bergheim DİTİB Camii’de kurulan kadınlar kolu’na ilk kadın başkan olarak seçilmiştir.

Aynı zaman da Bergheim Belediyesi Yabancılar Meclisinin,
NRW- Kuzey Ren Westfalia Eyalet Meclisin LAGA’da Yabancılar delegesi olarak seçilmiştir ve görev almıştır.

Yazdığı yabancı uyruklularla ilgili “Kulturschok”, “Qua-Draht-İch”, “Koordination zu İntegration”, “Metamorphose”, “Kräuter meines Landes”, “Ay-sel” gibi uyum projeleri ile Federal Almanya da proje birincilikleri vardır.

Türklerin aile yapısını ve Dinini, Dilini, Tarihini, Kültürününü, Töresini, Davranış biçimlerini sebepleriyle anlatan “Kulturschock” adlı, kendi projesini Almanyanın değişik Belediyelerinde üst düzey görevlilere,
Seminer olarak uzun müddet vermiştir!
Böylelikle kültürlerarası anlayışa vesile olmuştur.

5 sene boyunca Belediye bütçesinden sorumlu Komisyon üyeliği yapmıştır.

Görevi gereği Emniyet birimler,i kadın evleri, çocuk yuvaları, İslamı temsil eden organizasyonlar ve medyayla ilgili çalışmalarını titizlikle sürdürmüştür ve halen sürdürmektedir.
Zor durumda olan kadınların ve çocukların durumunun düzelmesine karkıda bulunmuştur.

2011 seçimlerinde Almanya Yeşiller Partisi tarafından aday olarak gösterilen Fatma Afife Gürsoy ikinci kez seçilmiştir.
Bu kez yabancı ailelerden, gençlerden ve çocuklardan sorumlu bilir kişi, yabancılar meclisi üyesi olarak Bergheim Belediyesin’de görev almıştır.

Fatma Afife Gürsoy, 2006 dan beri Türkçe konuşan Çocukların Veliler derneği “Elternverein der türkischsprachigen Kinder Bergheim und Umgebung e.V.” kurucu üyesi ve başkanı olup 16 ilçeden halen sorumludur.

Bu dernek aynı zamanda NRW-Kuzey Ren Wesfalia Çatı organizasyonun olan “Föderation Türkischer Elternvereine NRW”ye bağlıdır.
Fatma Gürsoy o çatı organizasyonunda Yönetim üyesidir.

Ayrıyeten Federal Almanya devleti tarafından Berlin de kurulan
“Almanya Müslüman kadın Birliği Çatı organizasyonu”üyesidir.

2009 senesinde Almanya Aile Bakanlığının, Azınlıkların Dışlanmasına karşı yaptığı büyük çapta
“Antidiskriminierungkampagne” Kampanyanın Müslüman suratı olarak seçilip, 850 000 Afişi Almanyanın genelinde, tüm kentler de Bilbordlarda aylarca yer almıştır

Alman Devlet Televizyonu WDR kendisi, annesini ve kızı ile birlikte, üç kuşak Almanya’da yaşayan Müslüman kuşak olarak, Köln’de yapılan Merkez Cami yapımında hazırlanan
“Halbmond über Köln” ve “Allah über Ehrenfeld” başlıklı olarak 3 bölümlük dökümenter film dizisine de konu etmiştir.

Sanatsal yönüyle de çok başarılı olan Fatma Afife Gürsoy, Osmanlı Ebru sanatını en güzel şekilde Almanya’da tanıtarak, böylelikle 2000 yarışmacı arasında, ilk 10’a girmeyi başarmıştır ve 10 Osmanlı Ebrusuyla, Alman sanat ansiklopedisi ne giren ilk Türk kadın sanatçı ünvanını almıştır. Böylelikle Almanların Osmanlı kültürümüzü tanımasını sağlamıştır.

İlk “İntegration” Ebru sergisini “Brauweiilerschloss”da Brauweiler sarayın da
10 000 ziyaretciye sunmuştur ve 3 gün boyunca canlı Ebru gösterisi yapmıştır.

Bunu sonraki yıllarda Köln’de diğer sergileri ve devlet kurumların da Ebru kursları devam etmiştir.

Fatma Afife Gürsoy Yabancı dillerde çok yetenekli olup, 7 dil bilmektedir.
Bu diller Türkçe Almanca Flemenkçe İngilizce Latince Arapça ve fransızcadır.

2014 senesinde İzmir de Milli Eğitim Bakanlığı onaylı Arapça dil uzmanı sertifikasını birincilikle almıştır.

2000 senesinden beri Türkiye’de tanınmış yayınevlerinin İslami kitaplarının ve eserlerinin Almanca’ya çevrilerilerinin son kontrollerini yaparak Alman kültürüne katkı sağlamıştır.

2010 senesinde yapımcı ve Oyuncu olarak Türk asıllı bir ailenin dramını başrolde canlandırarak Berlin Film Festivali’nde “Terazi” filmi ile ilk 40a girmeyi başarmıştır.

Kendisi “Türk-İz” Film şirketi sahibesidir.
“Von der Dunkelheit zum Licht” (Karanlıktan, Işığa) adlı dökümenter dizinin yazarı ve yapımcısıdır.

Federal
Almanya’nın Agenda 21 diye adlandırdığı proje yarışmasında Qua-Draht-İch projesiyle birinci olarak çift dilli yerel gazete ve dergilerin patent sahibesi olmuştur.
O günden beride değişik Alman ve Türk İnternet gazetelerin de iki dilde köşe yazısı yazmaktadır.

Şu anda kendi projesi olan “Qua-Draht-İch Bildungszentrum” Aile Merkezi’nin kurucusu ve yöneticisidir. Bu aile merkezinde yabancı uyruklu göçmenlere uyumla ilgili dil, din ve kültür eğitimi vermektedir.

Fatma Afife Gürsoy’a 11 Austos 2015 de Güney Filippin’e bağlı “Sultanat of Buayan Darussalam” Sultanlığı “Avrupa’da yaşayan örnek Müslüman kadın”, olarak İslami duruşu ve yeteneği, özellikleri ve yaptığı işlerin getirdiği yankılardan dolayı Dünyada ilk defa bir kadına verilen “Prenseslik” ünvanını vermiştir.

Şu anda Bu Buayan Darussalam Sultanlığının Türkiye ve Almanya Fahri Büyük elçisidir.

Ayriyeten 2012 de yazdığı Ay-Sel Dul ve yetim projesinin sahibesidir.
Bu Projeyi ilk defa 2014 de hayata geçirmiştir ve hala devam etmektedir.

Sedat Açıkbaş.

Habercininyeri.com

Bir Cevap Yazın 

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

 

 

 

  1. Basarılarının devamını diliyorum. Yeni yayın döneminde anadolu diyarı adlı kültür sanat içerikli TV programımıza davet ediyorum.