Donnerstag, 4. Oktober 2018

Prenses Fatma Afife Gürsoy'un "Musababa" özel Soy Amblemi


Cuma Hündür’ün verdiği bilgiye göre, Urfalı Prenses Fatma Afife Gürsoy'un özel Amblemi. 

PRENSESİN ÖZEL AMBLEMİ URFA'DAN İZLER TAŞIYOR.  ŞİFRELERİ CUMA HOCA AÇIKLADI

Prenses Fatma Afife Gürsoy’un aynı zamanda Almanya, Türkiye, Hollanda Fahri Büyükelçisi ve Avrupa parlamentosunda Malezya  Sinar bölgesi İnsan hakları temsilcisi olarak görev yaptığını bildiren Cuma Hündür, özel tasarım olarak Uluslararası kayıtlara geçecek amblemin şifrelerini şöyle anlattı:

‘’Şanlıurfamız  ve Halfeti ilçemiz konu edilerek, “Ata diyarı” bu vesileyle Uluslararası sahalarda unutulmaz hale getirildi!

Fatma Afife ismi amblemde ki gül ve doğum tarihi ile siyah olarak renklendirilmiş olması bir tesadüf değildir. Bu siyah renk bir yandan Urfa’nın Halfeti “Saklı Cennet” olarak tanınan beldesine ve  dünyada sadece orada yetişen kara güle işaret ederken bir yandan da soyumuzun ilk bireyi Musababa’nın Peygamberimizin soyundan geldiğine delalet eder.

Altında ki sarı Hilalın İslamda ki önemi ise Kamerî ayların ölçü alındığı bu tür ibadet ve muamelelerin zaman veya sürelerinin isabetle tayin edilebilmesi, kamerî ayların başlangıçlarının doğru olarak belirlenmesine bağlı olduğundan hilâlin görülmesi İslâmî gelenekte öteden beri önemli bir yere sahip olmuştur.










Cuma Hundur


“Hilâli görünce oruca başlayın; onu tekrar görünce bayramınızı kutlayın . “

Hadisi şerif ile bildirildiği gibi değerli bir vakit işaretidir. 

Parlayan güneş simge görüntüsü ise; İslam dininin güneş gibi bütün alemi aydınlattığını  hatırlatır.Karanlık Çağlar’ı aydınlatan bir Dini sembolize eder!


Ardından hemen mavi dünyamız gelir Amblem de.

Selçuklu Kartalı ise soyunun ilk bireyinin Selçuklu ordusunun piri ve Horasan Eren’i olan Musababanın, bu günkü Türkiye topraklarına girdiğini  sembolize eder.

Amblemde ki mavi su dalgaları iseSelçuklu ordusunun Güvercin kılığında ve  öncüsü olan  Erenler’inin Dicle ve Fırat’ı geçtiklerini anlatır. Daha sonra gelen siyah gül, Musababanın bir yandan Halfetiye postunu serdiğini hatırlatırken, diğer yandan Peygamberimiz Hz. Muhammed’in soyundan geldiğine işarettir.

Ayrıyeten sembolün etrafı sarı yeşil renklerle sarmalanmıştır. Bir yandan Urfasporun renkleri olarak Urfa’yı hatırlatırken diğer yandan Prensesi olduğum Güney Filipin Buayan Darüsselam Sultanlığının resmî renkleridir.

Burada sarıdan sonra yeşilin zeytin dalı olarak tümünü çemberlemesi, her sonbahardan sonra gelen baharı anımsatır ve her yıkılan bir medeniyetten sonra kurulan bir medeniyete işarettir. Yeşilin önemi ise büyüktür ve bu topraklarda son din İslamın hüküm sürdüğünü ve bu soydan gelenlerin Müslüman olduğunu bildirir...

Amblemin Prenses Fatma Afife Gürsoy’un Türkiye Danışmanı ve Bilgisayar uzmanı olan Muhammed Hicabi Bey’in, 

Muhammed Hicabi Şahin


Prensesin soy bilgilerine göre detaylı ve zevkli bir şekilde tasarladığını öğrendik. Prenses bundan sonra özel yazışmalarında kendi markası olan Amblemi kullanacaktır.’’

Buayan Darüsselam Prensesi Fatma Afife Gürsoy

http://www.urfahizmet.com/haber/gundem/urfaya_prenses_geliyor/100444



Güney Filippin adası Buayan Darüsselam Sultanlığı Prensesi Fatma Afife Gürsoy Urfa'ya geliyor.




Güney Filippin adası Buayan Darüsselam Sultanlığı Prensesi Fatma Afife Gürsoy ilimize geliyor. 

Prenses Fatma Afife Gürsoy’un Urfa Danışmanı Cuma Hündür, gezinin bu ay içinde gerçekleştirileceğini, tarihin önümüzdeki günlerde kamuoyuna açıklanacağını bildirdi.

Cuma Hündür’ün verdiği bilgiye göre, Urfalı Prenses  Valilik, Büyükşehir Belediyesi ve bazı STK temsilcileriyle görüşmeler yapacak. 

PRENSESİN ÖZEL AMBLEMİ URFA'DAN İZLER TAŞIYOR.  ŞİFRELERİ CUMA HOCA AÇIKLADI

Prenses Fatma Afife Gürsoy’un aynı zamanda Almanya, Türkiye, Hollanda Fahri Büyükelçisi ve Avrupa parlamentosunda Malezya  Sinar bölgesi İnsan hakları temsilcisi olarak görev yaptığını bildiren Cuma Hündür, özel tasarım olarak Uluslararası kayıtlara geçecek amblemin şifrelerini şöyle anlattı:

‘’Şanlıurfamız  ve Halfeti ilçemiz konu edilerek, “Ata diyarı” bu vesileyle Uluslararası sahalarda unutulmaz hale getirildi!

Fatma Afife ismi amblemde ki gül ve doğum tarihi ile siyah olarak renklendirilmiş olması bir tesadüf değildir. Bu siyah renk bir yandan Urfa’nın Halfeti “Saklı Cennet” olarak tanınan beldesine ve  dünyada sadece orada yetişen kara güle işaret ederken bir yandan da soyumuzun ilk bireyi Musababa’nın Peygamberimizin soyundan geldiğine delalet eder.

Altında ki sarı Hilalın İslamda ki önemi ise Kamerî ayların ölçü alındığı bu tür ibadet ve muamelelerin zaman veya sürelerinin isabetle tayin edilebilmesi, kamerî ayların başlangıçlarının doğru olarak belirlenmesine bağlı olduğundan hilâlin görülmesi İslâmî gelenekte öteden beri önemli bir yere sahip olmuştur.


“Hilâli görünce oruca başlayın; onu tekrar görünce bayramınızı kutlayın . “

Hadisi şerif ile bildirildiği gibi değerli bir vakit işaretidir. 

Parlayan güneş simge görüntüsü ise; İslam dininin güneş gibi bütün alemi aydınlattığını  hatırlatır.Karanlık Çağlar’ı aydınlatan bir Dini sembolize eder!

Ardından hemen mavi dünyamız gelir Amblem de.

Selçuklu Kartalı ise soyunun ilk bireyinin Selçuklu ordusunun piri ve Horasan Eren’i olan Musababanın, bu günkü Türkiye topraklarına girdiğini  sembolize eder.

Amblemde ki mavi su dalgaları iseSelçuklu ordusunun Güvercin kılığında ve  öncüsü olan  Erenler’inin Dicle ve Fırat’ı geçtiklerini anlatır. Daha sonra gelen siyah gül, Musababanın bir yandan Halfetiye postunu serdiğini hatırlatırken, diğer yandan Peygamberimiz Hz. Muhammed’in soyundan geldiğine işarettir.

Ayrıyeten sembolün etrafı sarı yeşil renklerle sarmalanmıştır. Bir yandan Urfasporun renkleri olarak Urfa’yı hatırlatırken diğer yandan Prensesi olduğum Güney Filipin Buayan Darüsselam Sultanlığının resmî renkleridir.

Burada sarıdan sonra yeşilin zeytin dalı olarak tümünü çemberlemesi, her sonbahardan sonra gelen baharı anımsatır ve her yıkılan bir medeniyetten sonra kurulan bir medeniyete işarettir. Yeşilin önemi ise büyüktür ve bu topraklarda son din İslamın hüküm sürdüğünü ve bu soydan gelenlerin Müslüman olduğunu bildirir...

Amblemin Prenses Fatma Afife Gürsoy’un Türkiye Danışmanı ve Bilgisayar uzmanı olan Muhammed Hicabi Bey’in, Prensesin soy bilgilerine göre detaylı ve zevkli bir şekilde tasarladığını öğrendik. Prenses bundan sonra özel yazışmalarında kendi markası olan Amblemi kullanacaktır.’’




Urfahizmet


http://www.urfahizmet.com/haber/gundem/urfaya_prenses_geliyor/100444

Mittwoch, 27. Juni 2018

Halfeti's Black Rose by Princess Fatma Afife Gürsoy

Canbekli'ye bir destek'de Almanya'dan geldi


Mehmet Derviş Canbekli için bir Dostluk Projesi’de Prenses Fatma Afife Gürsoy’dan geldi! UYGAD Uluslararası Temsilci Başkanı Prenses Fatma Afife GÜRSOY, adını “Dost kara Gül’de belli olur”

mask
Büyütmek için resme tıklayın

Gürsoy, Dostluk projesi için, dünyada bir tek Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesinde yetişen karagülün esansından üretilen bir parfüm fikrinden yola çıktı. Uluslararası patentini de aldığı “Halfeti’s Black Rose” parfümünün, satış fiyatının büyük bir bölümünü  kansere karşı aşı için bağış yapacağını ifade etti.

Prenses Fatma Afife GÜRSOY, parfümünün, kendine özgü görünümünü ve kokusunu yetiştiği topraktan alan Karagülün kullanılarak yapılmasının nedenini şöyle anlattı!

 

"Büyük Dedem Selçuklu Ordusu ile Türkiye’ye girdikten sonra Rumkaleye yerleşip, bu güne kadar  zürriyetinin Halfeti'de  600 küsür seneden beri yaşadığını ifade etmek zorundayım. Halfeti'ye özgü Kara Gülünün sadece Halfeti'de Siyah açtığını bilmeyen yok gibi. Yaşadığı coğrafyanın dışına çıktığında rengini değiştiren toprağına dönünce rengi tekrar siyaha dönen Karagül dünyanın en önemli gülleri arasında yer alır"

Gürsoy,  7 yaşında Almanya’ya ailesi ile yerleşse dahi hiç bir zaman Dinini, dilini, milliyetini ve kültürünü unutmadığını bildirdi.

Karagül’ü ve Karagül’ün yetiştiği Fırat’ın verimli topraklarında  bulunan Saklı Cennet Halfetiyi dünyaya tanıtarak dedelerine ve Türk Milletine vefa borcunu olduğunu bildirdi!

Avrupa’da kara bir gülün ancak kartpostal olara taziye mesajlarında kullanıldığını anlatan Prenses.

Aslında Kara Gülün, Kara günü değil, kara günde ki dostluğu, vefayı ve aslına bağlılığı temsil ettiğini, anlattı. Zor günde yardımlaşmanın dinimizin de bir gereği olduğu bilinciyle, yardımlaşmayı ön plana çıkararak, Kara Günün, Karagül’le Dostlarımızı destekleyerek, güzel günlere dönüştürülebileceği vurgusunu yaptı.

Bu projeden elde edilen gelirler öncelikle ve özellikle UYGAD Genel Başkanı Gazeteci Mehmet Derviş Canbekli’ nin yurtdışında tedavi görebilmesi ve Küba’dan alacağı aşı ile birlikte sağlığına tekrar kavuşabilmesi için kullanılacağını da sözlerine ekledi. Projeden sağlanabilecek gelirlerin sonraki yıllarda diğer kanserli hastalara aşı temin edebilecek bir vakıf çatısı altında toplanması düşünüldüğünü de ifade ettti.

Babasını da prostat kanserinden kaybeden Prenses Fatma Afife Gürsoy

bu duygunun nasıl bir duygu olduğunu çok iyi anladığını ve hiç bir çocuğun babası için üzülmesini istemediğini belirtti!

Babasına ve Musababa soyuna ve Halfetiye sadakat ve teşekkür borcu olarak, Halfeti'nin Karagülünün kokusuyla çıkacağı dünya yolculuğunda , nice canlara umut olmayı amaçladığını bildirdi!

Tamamen organik olan bu parfüm en kısa zamanda piyasaya sürüleceğini vurguladı.

 

Bugün 19:00 TSİ-Dünya



Sonntag, 10. Juni 2018

Kadir gecesini tarihini kim bilebilir ki?


Peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.v.
 “Kadir gecesini Ranazanım son on gecesinde arayın”, 
demesine rağmen, Kadir gecesinin Ramazan’ın 27. gecesi olduğunu ilan edenleri, Allah tüm ümmeti yanlış yönlendirdiklerinden dolayı hesaba çeker İnşaAllah!

Ne büyük bir vebal değilmi❓

Peygamberimiz dahi belirli bir tarih veya gece veremezken, maalesef bu insanlara Cebrail as. özel olarak vahiy getirmiş galiba❗️
 Herkese bu geceyi bulmak nasip olur mu sence?

Tüm sene Allah yokmuş gibi yaşayıp, Kadir gecesinin tarihini bilip kendini affettirmek neye benziyor biliyormusun? 
Tıpkı hristiyanların bütün sene günah işleyip sonrada kiliseye giderek günah çıkarmasına benziyor!
Cennete gitmek öyle kolay mı? 
“Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler, sizin başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız....? “
Bakara 214

Peygamberimizin zamanında ki sahabeler ve sonra ki tabiunlar bunları bilememiş demek ki!
Yoksa hepsi bir geceye odaklanıp düşmanın kahrı için dua ederlerdi!
Neden savaştılar ve eziyetlere maruz kalmışlardı ki?
Üstelik bu nazil olan Kuran, senin günlük hayatını belirlemiyorsa ve sen ona göre yaşayıp hüküm vermiyorsan, sana ne Kadir gecesinden!

Ama bana sorarsan eğer:
“ Kadir gecesi var mı?”, diye
“Evet var ve bin geceden hayırlı”, derim!
Hatta Kuran’da Kadir suresini isbat olarak gösteririm!
Fakat peygamberimizden iyi bilmeye kalkıpta bu geceye bir tarih verenlerin sözüne de itibar etmem!

Peygamberimiz buyurmuştur:
"Siz Kadir Gecesi'ni ramazanın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız." (Buhârî, Leyletü'l-Kadir, 3; Müslim, Sıyam, 216)

F.A.G.









Sonntag, 15. April 2018

İslam ve Barış

Esselamualeykum,
demek Sünnettir ve alması ise farzdır.
Müslümanın Müslüman kardeşi üzerinde olan haklardan ilk olanı, din kardeşine Selam vermektir!
Allah’ın Selamını almayan kişi,
ya Cahildir, ya Kafirdir ya da Kibir sahibidir ki bu Kibir de ancak Şeytana yaraşır!

Selamın ise Barış olması için önce insan içinde barışa ermesi lazım!
İslam kelimesi Barış ile çevrilebilir Türkçeye, ancak İslama girmek için Allah’a teslim olmak gerekir! 
Kelime kökeni “se-le-me” dir ve teslim olmak demektir! Bunun yanısıra, Selam kelimesi muvaffakiyet, başarı, selamet, barış ve refah manalarına gelir. 
Allah’ın kudret ve kuvvet sahibi olduğunu kabul edip, O nu Bir ve Tek Hüküm sahibi olarak kabul etmek gerekir! 
Ayrıyeten bu teslimiyet Allah ve kul arasında bir Barış anlaşmasıdır! 
Kulun Rabbine isyan etmeyeceğine dair bir söz vermesidir!!
Bu sözü veren Müslüman her korkudan kederden selamete erer!. 
Çünkü kendini koruyan “Es-Selam” sıfatının sahibi olan, bir Allah vardır hayatında!
Selamete Eren Salim kişidir ve içinde Barışı Barındırır. Allah’ın kendine din olarak indirdiğini anlar ve o ilim ile amel edip, men ettiğinden de uzak durur.
Bu Barışı yaymak ise Selam vermekle ve Selamı yaymakla başlar!
“Selamun aleyküm” bir bakıma da, benden emin ve selamette olabilirsin, ben de senin öyle olmanı istiyorum demektir.
Bu aynı zamanda Allah’ın barışını, güvenini ve selametini kardeşin için de  istediğinin gösterir.
Peygamberimiz de 'Selamı yayın' buyurmuştur. 
Burada büyük mesaj vardır anlayanlara!
Yani Barışı yayın demiştir!
İslam dininin maksadı insanları birbirine kaynaştırmadır, birbirine düşürmek değildir!
Tanımadığımız insanlar başta olmak üzere, bolca selam almamız ve selam vermemiz gerekir!
Maalesef Selamı dahi almayan Müslümanlar tanıyorum.
Benimle Selamımı almadan konuşmaya başlayana şu cevabı çekinmeden veriyorum her daim!
Önce selam, sonra kelâm... 
"Selam olsun Ahirette Allah'ın selam verdiği müminlere!"
Yasin Suresi,58

Kendiyle dahi barışık olmayan, kime Barışı getirsin ki ??

F.A.G.

Freitag, 19. Januar 2018

Toplumsal Eleştirilerim

Arkadaşlar sizinle paylaşmak 
istediğim güzel bir haberim var!
Bundan sonra senelerdir yazdığım
”Toplumsal eleştiri” lerimle 
ilgili yazılarımı aşagıda ki linkten
takip edebilirsiniz.

Teşekkür ederim
Okuyucularıma ve Gazete sahibi 
ve Gazeteci arkadaşlarıma

F.A.G.

http://www.marasguncel.net


Çamurlaşan Sinelere, Işık düşür Ya Rabbim



İnsanoğlu topraktan yaratılmış olduğu için fazla sulandığın da maalesef çamurlaşıyor.
Hatta bataklık gibi devamlı çamur halinde olanları da var!
Bataklıkların etrafında yürürseniz, bir yanlış adım atmanız, sonunuzu getirebilir!
Sizi içine çekmesine ise, bir anlık dikkatsizliğiniz sebep olmuştur!
Fakat o bataklıkları güneş ışınları sayesinde kuruyabilirler!
İslam güneşi her kötülüğü kurutabilir!
İslam’la Müşerref olan insan tüm yaptıklarına, Tevbe edip eski hatalarını tekrar etmezse, işte o bataklığa dönmüşken insan, tekrar kuruyup verimli toprağa dönebilir. 
Allah böyle güzel imkan vermiş yarattığı kullarına. 
Müslüman olmak kolay olmasına rağmen, verdiği sözde durabilmek ve Kuran’ı anlayıp hayatına geçirip davranışlarına yansıtabilmektir, zor olan tarafı!
Asıl iş Şehadetten sonra başlıyor ve insanların Allah’a verdiği sözü bilinçli bir şekilde uygulamaya sevk ediyor Kuran-ı Kerim!
Ne mutlu Allah’a verdiği sözde durabilenlere.
Ne mutlu, çamurken Dualarıyla, insanlığa yükselebilenlere!
Ne mutlu bu ayetin farkına varabilenlere!

“Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var”
(Furkan: 77.Ayet)

F.A.G.


Freitag, 12. Januar 2018

Oku, Çevirenin Adıyla Oku!


Bir yazının bir dilden bir dile çevirisi 
Vijdan ile yapılmalıdır.
Bir Kelimenin bazen diğer dillerde karşılığı olmayabiliyor, maalesef!
Mesela “Mubarek” kelimesinin Almanca’da ve İngilizce’de karşılığı yoktur. 
Bu yüzden en yakın anlam taşıyan kelime kullanılıyor!
En yakını kelime karşılığı ise “Kutsaldır”!
Kutsal kelimesi ise böylelikle çeviriler de başka Din anlayışını da, beraberinde  naklediyor!
Kutsal kelimesi, Hristiyan dinine göre değişik mana taşır!
Kutsamak görevi ve vekaleti sadece 
Papaz’a aittir!
Yani Papaz deyince Vatikan’da  bulunan, Hristiyanlara göre,Tanrı’nın yer yüzünde ki Temsilcisini kastediyorum.
O Papaz, belirlediği bir kişiyi kutsal ilan edebilir!
Bunada bir sebep gerekir!
Ya yaşarken insanlara faydalı bir kişi olacak, veya öldükten sonra bir kaç kişiye görünmüş olması gerek veya kehanette bulunmuş, ya da keramet göstermiş olması lazım!
Şimdi çeviri yapan “Kutsal” kelimesini çaresizlikten dolayı “Mubarek” yerine kullandığında, işte bu bilgileri de ister istemez, Avrupa’da Ülkelerin de Müslüman olmuşlara, nakletmiş oluyor bilmeden!
Oysa Mubarek kelimesi “baraka ͭ بركة “ fiilinden türemiştir!
Allah’ın verdiği nimet, bolluk, verimlilik
Demektir. 
Kuran-ı Kerim de En'am süresinin 155 nolu ayetinde böyle kullanılmıştır!

" İşte bu (Kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin. "
Yani İslam’da Allah belirler, Mubarek olan şeyi!
Bu da Papaz’ın belirlediği “kutsal” kelimesi ile  eş anlamlı olamaz!

Bazı  çevirilerde ki hataların da bilinçli yapıldığına inanıyorum!
Bu türlerde bizim Arapçadan Türkçeye yapılmış çevirilerde oluyor genelde! 
Arapça kelimeler çok anlamlı kelimelerdir!
Bir kelimenin 20 ye kadar, bazende daha fazla manası olabiliyor!
Türkçe çeviri yapanların, çevireceği Arapça kelimenin, kaç tane Türkçe karşılığını bildiği önemlidir ilk etapta!
Eğer sadece üç manasını biliyorsa çevirmen kendi anadilinde, bunlardan birini seçer!
Diğer 17 sinden haberi dahi yoktur!
Eğer 20 anlamınıda da biliyorsa, konuyu en yakın şekilde açıklayan kelimeyi seçmesi gerekir!
Kelime çevirirken, dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ise, o devirde o kelime hangi manayı taşıyordu ve o kültür de insanlar,  o kelimeyi nasıl kullanılırdı, diye bilgisi olması gerekir!
Mesela Kuran çevirilerin de, düşünülmesi gereken diğer şey ise!
Bu devirde çeviri yapılırken, o devirde olmayan, fakat bu devirde konuya açıklık getiren kelimelerin Kuranı güncelleştirmesidir!
Mesela insanın yaratılış evrelerinin isimleri, daha geçen yüzyılda başka dillerde belirlendi! Oysa Kuran’da 1400 senedir yazıyor o evrelerin ismi!
Bu durumda Arapça evrelerin ismi, bu devirde çıkan ve karşılığı olan kelimelerle çevrilmesi uygun olur!
Anlamak için genel anlamda Misal vermem gerekirse  ”binek” kelimesini vermek isterim!
Binek her devirde başka olmuştur!
At, Deve, Bisiklet, Motorsiklet, Araba,Tren, Uçak,Füze gibi!
Şimdi bu devirde binek deyince, hiç birimizin aklına atla bir yerden, bir yere gitmek gelmez herhalde!
Zamanımıza uygun olanını seçmesi gerekir çevirmenin!
Bu durumda biz sadece çevirenin, bize naklettiği kelime tercümesine bağlıyız ve sadece onun anlattığı kadarını anlarız. Fakat bu durumda her çeviri dolayısıyla sansürlenmiş oluyor. Sansürü yapan çevirmendir.

Kuran çevirilerin de bu konu daha vahimdir!
Allahın verdiği bir kelimenin Arapça da olan mana zenginliğini, kendi seçtiği bir kelimeye indirgeyip, Allah’ın deryasını mecburen bir Damla’ya indirgemiş oluyor çevirmen!
Yani Din Kitabı sansürlenmiş oluyor.
Şu şekil açıklamam durumu daha güzel görselleştirir!
Sizin rengarenk yayın yapan bir renkli Televizyonunuz var ve yayınlar öyle yapılırken birden sizin televizyonun ayarını yapan bir teknisyen geliyor ve sizin  Televizyon artık sadece siyah beyaz yayın yapar oluyor!
Diğer bir çevirmen de, aynı kelimeye  başka mana vererek çevirince, işte o zaman sonu gelmeyen tartışmalar başlıyor ! İnsanların kafası tamamen karışıyor!
Yahudi Haham’ların kendi dinlerini bozdukları gibi, bizim Dinimizi de bozmak isteyen Din tüccarları dolu toplumumuzda!
Çevirmenin Kuran çevirisine göre, hüküm çıkarıp fetva veren Dinciler, sanki birbiriyle yarışıyor bu devirde!
Bunun yanı sıra çeviriyi düzgün yapsanız dahi, çeviriler devlet kurumları tarafından önce kontrol ediliyor ve yönetimi zora sokacak kelimelerin, çeviriden çıkarılması isteniyor!
Yazdığınız kelimelerin yerine başka kelimeler getiriliyor. Daha sonra basılma müsadesi veriliyor!
Yani sonuçta Allah’ın Dinine tabi değiliz! 
Kuranı anlayarak  okuyan zaten azken, birde anlamı saptıranların oyununa geliyoruz! 
Aslında hepimiz çevirmenin, çevirisiyle ve yönetimlerin müsade ettiği kadarıyla hareket ediyoruz!
Allah sonumuzu hayr eylesin!

F.A.G.



Agah-Kıblegah

Hasretle yanan yorgun gönül agah.
Vuslatım sen olsan, alnım kıblegâh.
 
F.A.G


Hasret-Vuslat

Hasretle yanan yorgun gönül agah.
Vuslata ermek seninle olur hemrah.

F.A.G


Bismillah

Başı Bismillah’la başlayan bir sabah
Elhamdulillah ile sonlanır İnşaAllah 

F.A.G.

Aydınlat

Aydınlık insanın içinden dışına 
doğacak
Suratına bakan sende huzur 
bulacak
Pervaneler gibi herkes ışığa 
koşacak
Suratından yansıyan islamı 
hatırlatacak
Senden başka ışığa ihtiyaç
kalmayacak

F.A.G.


Allah'ın boyası

Allah’ım kendi boyanla, boya beni
Renklerin zerresinde, bulayım Seni

F.A.G.

Ecel bulur heryerde

Yol giderek 
Borç ödeyerek bitermiş!
Bu Hayat denen yolda,
kimi oturarak 
kimi sürünerek 
kimi yürüyerek 
kimi koşarak 
kimi uçarak 
kimi yüzerek 
hareket ediyor.
Ne kadar hızlanırsanız,
o kadar çabuk insanları ve olayları arkanızda bırakıyorsunuz!
Az zamana, çok mu sığdırmak istiyoruz, 
yoksa çok zaman da, az mı yapmak istiyoruz. 
Bilemiyorum!
Ama bildiğim şey!
Ecelimiz bizi belirli vakit’te ve belirli 
bir nokta da beklediğidir. 
Bizimse son süratle ecele doğru koştuğumuzun 
dahi farkına varmayışımız ise ortada!
Yerinden kıpırdamayanları da,
oturduğu ve gizlendiği yerden dışarı kafasını dahi 
uzatmayanları da,Ecel gelip buluyor.
Allah bizi yaşarken hayırda yarışanlardan eylesin.
Yaşarken kendi hatalarımızı görüp, 
pişman olup, Tevbe eden kullarından eylesin Rabbim bizleri.
Nasıl yaşarsak öyle ölecekmişiz. 
Madem öyle!
Allah bize hayırlı yaşam ve hayırlı 
bir ölüm versin İnşaAllah.

F.A.G.

Dengi ile

Herşey dengi ile güzeldir
Dengine düşmek özeldir
Dengini bulamayan güzel
Denge kurmakta sözeldir

F.A.G

Bilgi

Bilgi bilmek içinmiş
Cehaletse geçimmiş

Bilmemek seçimmiş
Bilmeyenler seçilmiş

F.A.G.

Ses gerek mi

Anlaşmak için ses gerek mi
Sesimi duyman bir dilek mi
 
İşitmemişsende asla sesimi
Duydun kalbimin serzenişini

Dinle can kulağıyla kalbimi
Dilimle söyleyemediklerimi

Ahrazlık olsaydı asıl sebebi 
Anlamazmıydın ima ettiğimi

F.A.G.

Terk etmek

Terk etmek var, sebebi
olsa da, hiç olmasa da!
Terk edilmek ise, içinde 
dinmeyen, kanayan yara!

Unutmak var gördüğünü, 
belki hatırlamasan da!
Birde unutulmak var, hiç
sen tanımlanmasan da!



Kabullenmek gerek, için
yansa da, yanmasa da
Kaybetmek çekilmez çile,  
Yansan da, ağlasanda

Birde vazgeçmek var ki..
İlk önce kendinden mi, 
ondan mı başlasan, zifiri
karanlık, bu kara yas'a?

F.A.G.

Değerli Şeyler

Var olan şey kaybedilir. 
Kayıbı arayıp, bulmayı arzulamak,
kayıbın değerine bağlıdır. 
Değer, değer verenin değeri ile değerlidir!
Varlığını bildiğimiz değerli şey aranır, 
bulabilmek umuduyla. 
Kavuşmak ise tarifsiz bir
mutluluk bahşeder bulana!
Aranmıyorsa eğer, fark dahi edilmiyorsa,
kaybolmayı zaten haketmiştir, o şey! 
Zira değer vereni yokmuş ki 
varken yok olmuş!

F.A.G.

Küçük-Şeyler

Küçücük şeylere takılma diyorlar!
Takılmazsam, bu küçücük çiçekleri  
Fark edebilirmiyim.
Allah küçücük şeylere bu kadar özen göstererek yaratmış
 ve kendi mührünü vurmaya çekinmemişken,
ben küçük bir nutfeden yaratılmış bir insan olaraktan, 
kendimden küçük şeyleri görmemezlikten gelmem olur mu?
Allah’ın Azametini Hakkıyla
kavrayabilirmiyim 💙

F.A.G.

Samstag, 6. Januar 2018

İkra-Oku

Peygamberimiz Muhammed’in (as) 
okuma yazma bilmediğine dair
Kuranda açık ve net Ayet var!
İnkar etmek mümkün değil!

De ki: 'Ey insanlar! Ben, göklerin ve yerin mülkiyeti kendisine ait olan, kendisinden başka ilah olmayan, öldüren ve dirilten Allah tarafından sizin tümünüze gönderilmiş bir peygamberim. Allah'a ve O'nun, Allah'a ve sözlerine iman eden, okuma yazma bilmeyen nebi peygamberine iman edin ve ona uyun; olur ki doğru yola erersiniz.
A'RÂF-158

“Herşeyi bilen bir yaratıcı, neden okuma yazması olmayan bir Ümmi’ye oku diye bir emir versin ki” , diye 
sormaya başlar hemen Beynimiz!

Demek ki "İk'ra" emrini "Oku" kelimesi ile okuduğumuzda birşeyler eksik kalıyor.
Bu kelimeyi hakkıyla anlamamız en mühim meselemiz olmalı!
İk’ra kelimesinin tüm manalarını vermek mümkün değildir!
Çevirmen sadece bir kelime kullanma  hakkına sahiptir çeviri yaparken.
“Oku” ile çevirdiğin de bu ayeti, durum çok dar bir alana sıkıştırılmış olur!
Burada odaklanmanız gereken anahtar kelime İk’ra dır 


Sadece Düşünmeniz için bu yorumu yaptım. 
Siz akıllı Müslümanlarsınız! Cevabı bulacaksınız biiznillah.

وَرَ سُولِهِ النَّبِيِّ الأُمِّيِّ 
“Okuma yazma bilmeyen Rasulü ve nebiysi”, yazıyor Ayet'te.

Bir diğer anahtar kelime de "Ümmi" 
Ümmi olan nasıl okusu ki?


Eğer Türkçe’de okumak kelimesini Arapçaya çevirmiş olursak “tilavet” 
kelimesini kullanmamız gerekirdi!
Demek ki İk’ra yı, Türkçeye okumak ile çevirmek, büyük yanlış anlamaya sebep olur!
Zaten de olmuş bence.
Kimse kendi dilin de okuduğunu dahi anlayamıyor!
F.A.G.

Mittwoch, 3. Januar 2018

Diyanet mi - Hiyanet mi?



Hz. İsa’nın güzel bir sözü var!
“Aynı anda iki Tanrı’ya hizmet edemezsin”, diyor!
Aynı bizim Diyanetin durumunu tarif ediyor gibi !
Hem devlete hizmet ediyor, hem de Allahın Dinini temsil ediyor!
Hiyanet ne demek?
“Kutsal sayılan şeylere el uzatma, kötülük etme veya karşı davranma, hainlik, ihanet etmek.”

Laik Sistemle yönetilen ülkelerde,
Din ve Devlet işi birbirinden ayrıdır!
Bizim ülkede, Devletin Dini yönetmesi için, Din İşleri ile ilgilenen ve Allah adına fetva veren, Diyanet diye resmî bir merci vardır!
Peki Diyanet ne demektir ?
Arapça kökenli bir kelime olup, Türkçe din bilgisi ve teoloji teriminde ki manası :
"Din kurallarına tam bağlı olma durumu" dur!
Oysa Demokrasiler de 
“Hakimiyet kayıtsız şartsız Milletindir”!
Millet İslamı istiyorsa ve bunun için Diyanet işleri varsa eğer, o zaman Devletin, Din ile yönetilmesi gerekir!
Çünkü Dinin sahibi Allah’tır!

Allah’ın hükmünün geçerli olduğu Ülkenin yönetim şekli Şeriattır!
Şeriatla yönetilen bir ülkede 
“Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır”!
Allah’ın yönetiminle yönetilmeyen bir ülkede, peki Allah adına niye fetva verilir ki?
Bu da Demokrasiye terstir!
Ya olduğun gibi görün!
Ya da göründüğün gibi ol!
Böyle bir davranışın adı 
olsa, olsa 
“Allah’a Hiyanet 
Devlet’e Diyanet”, 
olur ancak!

F.A.G.


Dienstag, 2. Januar 2018

Müslümandı ama Mümin olamadı.

Tüm dünyada bu kadar Müslüman neden birleşemediği apaçık ortada değil mi sizce!
Müslüman olmaları birleşmeleri için yetersiz kalıyor!
Mümin olmaları gerekiyor!!
Bunu da nerden çıkardın şimdi derseniz eğer...
Müslüman ve Mümin arasında büyük  fark var, derim bende size!

Biz sadece Müslümanım diyeni Müslüman olarak kabul ederiz!

Sözde Müslüman ile özde Müslüman aynı olur mu hiç!

“Lâ İlâhe İllallah Muhammedun Resulullah” diyen herkes Müslümandır!
Allah'ın birliğine, Muhammed'in (s.a.v.) Allah'ın peygamberi olduğuna inanan kimselere Müslüman denir!
Yani Allah’a teslim olmaya söz veren,  demektir. Sözün de durur mu derseniz, asıl mesele orada gizli derim!!!
Müslüman, dili ile Müslümanlığını iddia eden kişidir sonuçta!
Ama Müslümanım demesine rağmen “Ben Müslümanım”, deyipte kelimeyi şehadeti getiremeyenleri tanıyorum!
Ben Müslümanım deyip Allah’a kitaba dine imana apaçık sövenleri tanıyorum!
Ben Müslümanım deyip İslamı kendi çıkarları için, başka Müslümanları kendine kul köle edip, sömüreni tanıyorum!
Ben Müslümanım deyip, Genel evlerde Müslüman bacısını kurtaracağına, parayla ırzına geçip, üste de para ödeyip, bunu da erkeklik zannedenleri tanıyorum.
Ben Müslümanım deyip, her hafta Lotto oynayanları tanıyorum. Şans oyunu haram olmasına rağmen!
Ben Müslümanım deyip, olmayan parasıyla faiz ile para çekip kurban kesen ve hacca giden Müslümanlar tanıyorum!
Ve daha, daha neler yaparlar...
Buraya kadar herkes, herşeye rağmen  Müslümandır işte!! 

Buraya kadar herkes Müslüman da, her Müslüman Mümin olamadı işte!
 
Mümin ise Allah’a verdiği söz de duran kişidir!
Mümin Hali ve hareketi ile, diliyle iddia ettiğini, bir yaşam boyu uygulayarak ve başkalarına duyurarak, ispat eder!
Arkadaki fark bu işte!

“Onlar, Allah'ın gönderdiklerini tebliğ ederler ve O'ndan korkarlar, Allah'tan başka kimseden korkmazlardı. Hesap görücü olarak da Allah yeter. 
(AHZAB/39)

Allah’tan başka otorite kabul etmez ve Allah’a şirk koşmazlar ve kimseden korkmazlar!

“Müminler ancak Allah'a kulluk ederler. O'ndan başka zihinlerinde ilahlaştırdıkları hiçbir varlık yoktur.” 

(Fatiha Suresi, 1-7; Nisa Suresi, 36)

F.A.G.